İlker Özel
DSİ Emekli Genel Md. Yrd.
SPD Üyesi
5 Ocak 2023
Genelde şöyle bir incelediğimizde kentler yüksek kotlarda teşkil edilmiştir. Bu olay Anadolu’da çok belirgindir. Yüksek yerler 1- savunma,2- havadar olması, 3- sele karşı güvenli olması nedenleriyle tercih edilmiştir.
Ankara, Eskişehir, Bursa, Amasya, Kayseri ve hatta İstanbul yüksek yerlere yerleşimlere en güzel örneklerdir.
Çeşitli tepeler üzerine konuşlanan ve mahalleleri bu tepelerin adlarıyla anılan bu kentler geliştikçe tepeler arasındaki düzlük bölgeler de yerleşim alanı olarak kullanılmıştır.
Bir diğer deyişle hızla artan nüfus, göçler bu yükseklerdeki kentlerden ovaya inilmesini gerektirmiştir. Buna en güzel örnek Bursa’dır. Ancak Bursa; çok kötü bir örnektir. Zira Uludağ’ın etrafına kurulu eski kent, halâ Uludağ’ın eteklerinde paralel olarak ovada kent hızla gelişmektedir. 1. Nolu fotoğraf Bursa’nın çok eski halini vermektedir. Kuzey yamaçlarındaki dereler net bir şekilde görülmektedir,

Foto1. Bursa’nın eski hali
Doğudan batıya doğru Bursayı etkileyen Uludağ dereleri şunlardır. –Deliçay, -Kaplıkaya,- Gökdere, -Cilimboz, -Nilüfer Çayı. Her ne kadar Nilüfer Çayı yapılan Nilüfer ve Doğancı Barajları ile kontrol altına alınmış ise de yan kollar hala taşkın riski taşımaktadır.

Foto2. Büyüyen ve gelişen Bursa
2. Nolu fotoğraftan geçen zaman içinde bu kentin ne kadar delice büyüdüğünü görmektesiniz.
DSİ 1. Bölge müdürlüğü aşağı yukarı 35 -40 sene evvel yukarıda adı geçen dereler üzerinde yağışlarla sele dönüşen akımları önlemek veya etkilerini azaltmak için tersip bentleri ve sekiler yaparak gerekli çalışmaları tamamlamıştır.

Foto 3. Gökdere’de DSİ tarafından yapılan ıslah çalışması
Foto3 Gökdere de DSİ ce yapılan ıslah çalışmalarını göstermektedir.

Ancak bu çalışmalar sadece Bursa’da değil diğer kentlerimizde de kent nüfusu arttıkça zorlaşmıştır. Kentlerdeki imar,arazi ve su kaynakları planları birlikte ele alınıp yapılmadığı için ortaya çıkan problemlerin çözümü daha karmaşık bir hal almıştır.
Bu çarpık kentleşme kentin su ve kanalizasyon hizmetlerini yürüten kurumlar ile DSİ Bölge Müdürlükleri arasında bazı uyum ve koordinasyon problemlerinin ortaya çıkmasına da neden olmuştur.
Cumhuriyetin başındaki 15 milyondan 85 milyona ulaşan nüfusumuzun büyük bir bölümü de kentlere akın edince kentlerde hızlı bir betonlaşma başlamış toprak zor görünür olmuştur.
Bu dönemde iklim değişikliği yağış rejimini de değiştirmiştir. Yağışlar kısa süreli çok şiddetli olarak düşmeye başlamıştır.
İşte sorun da burada başlamış yağmur suları düşer düşmez hızla akışa geçmiş ve yollar dereler gibi akmaya önüne çıkanı alıp götürmeye başlamıştır.
Şimdi kentlerimizin birçoğu , plansız kentleşme , etraflarını konutların sardığı ıslah edilmeyi bekleyen dereler, yetersiz kalan yağmur suyu altyapısı gibi sorunlarla içiçe geçmiş durumdadır.

Kentlerimizin birçoğunda düşen yağmurun ve eriyen kar sularının sızması için yeterince toprak kalmadığı gibi bunların akışa geçeceği dere yatakları da dar kesitlere adeta hapsedilmiştir.
İşte burada yapılan yanlışın bedeli şehir selleri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Şimdi bu yanlışların faturasını daha büyük ödememek için yasal ve kurumsal eksikliklerimizi tamamlayacak çalışmalar yapılmalı.
Bu konuda yetkili olan kurumların görev ve sorunlulukları yasalarda açıkça tanımlanmalı ve kurumsal yapıları güçlendirilmelidir.
İklim değişikliğinin olumsuz etkileri artık kapımızı çalmıyor,kapıları kırıyor.
Bu nedenle elimizi çabuk tutmamız gerekiyor
Ne dersiniz ?
İlker Özel
İnş Müh.
Kategoriler:Taşkınlar, İklim Değişimi