Çevre Güvenliği

Doğal Kaynakların Sınırını Zorluyoruz

10 Haziran 2022

Dünyada mevcut kaynaklarımız, yılda 12 milyar insanı besleyebilecek durumda. Ancak dünyada 1 senede yetiştirilen tüm bitkisel ve hayvansal kaynaklı gıda ürünlerini ihtiyacımızdan fazlasını tüketerek daha yılın sonuna gelmeden bitiyoruz. Dünya genelinde 1 yılda üretilebilen kaynaklar 1970’li yıllardan bu yana maalesef her yıl daha da erken tükeniyor. İnsanoğlu bir yandan birçok şeyi üreten, geliştiren ve hatta yapay zeka geliştiren bir seviyeye gelmişken, diğer yandan sağlıklı bir şekilde oluşmuş doğal zinciri zorlayarak, kendi türünün sürdürülebilirliğini korumak üzere üreme, beslenme ve barınmasını sağlamaya çalışıyor. Bugün geldiğimiz noktada, her alanın sürdürülebilirliğini tartışabilir hale geldik. Çünkü doğanın bize sunduğu imkanları tüketme biçimimiz, bu kaynakların ne zaman tükeneceğini sorgulama ihtiyacı doğuruyor. Kaynak kullanımı açısından 2020 yılında dünyada gıda limit aşımını 22 Ağustos’ta yaşadık, yani 22 Ağustos tarihi itibariyle 2021 yılının mahsulünden tüketmeye başladık. Bu tarih her yıl hızla öne çekiliyor. Sorun, tüketim sorunu. Sadece atıklarımızı azaltsak, limit aşım günü bir hafta ileri gidecek. Gelecek nesillerimizin beslenebilmesi için, bu sorumluluğu bugünden üstlenmemiz gerekiyor.

Denizlerdeki durum da kötü

Denizlerdeki tabloda da durum bundan farklı değil. Dünyadaki balık türlerinin %25’inin nesli yok olmuş durumda. %52’sinin nesli de, aşırı avcılık ve boy yasaklarına dikkat edilmemesi nedenleriyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Stoklar her geçen gün azalmakta. Türkiye’de son 10 yılda, denizlerden elde ettiğimiz ürün miktarı neredeyse %50 oranında azalmış.

Doğanın kendini yenilemesi için zaman yok

Doğanın, üretim için belirli periyodlarda kendini yenilemesi gerekiyor. Ancak üretilenden fazla tüketerek, kendini yenilemesi için gerekli zaman bırakılmıyor. Bu şekilde devam edersek, 2050 yılında kaynaklar, üzerinde yaşayan nüfusu beslemeye yetmeyecek. Şu anda sahip olduğumuz refah seviyesini sağlayabilmek için bize 3 dünya büyüklüğünde üretim alanı gerekecek. Üretimi artırmak ilk bakışta bir çözüm olarak görünse de, uzun vadede çözüm olmaktan ziyade, başlı başına bir problem oluşturuyor. Tarım arazileri oluşturmak için ormanlar yok edilirken, ormansızlaşma bugün iklim değişikliklerine, atmosfere geriye dönüşü olmayan CO2 salınımına, biyoçeşitliliğin azalmasına neden oluyor. Bugün kaynaklarımızı tüketerek ürettiğimiz gıda ürünleriyle ekonomik bir değer elde ettiğimizi düşünüyor olabiliriz. Oysa kaybettiğimiz kaynakların değeri karşısında bu kazanımın hiçbir kıymeti yok. Zira doğal kaynakların değeri tüketildikçe artıyor. Gelecekte nüfusu beslemek konusunda ciddi bir endişe söz konusu ve böyle devam edersek, çocuklarımıza bırakacak kaynak kalmayacak. Bugün bilim adamları, alternatif gıda çözümleri üretmeye çalışıyor.

Laboratuvarda Et ve Balık üretimi

İnovasyon şirketleri, azalan protein kaynaklarını takviye etmek için laboratuvar ortamında et ve balık üretiyor. Bitkisel kökenli yumurta üretiliyor. Ya da çekirge unundan çikolata… Bu şekilde bilinçsiz avlanmaya; doğaya, toprağa zarar vermeye; ürettiğimiz ürünlerin göz göre göre yok olmasına seyirci kalırsak, çocuklarımızı laboratuvarda üretilen ete, çekirge unundan çikolataya mahkum edeceğiz. Bu nedenle ürettiğimiz gıdalara ve kaynaklarımıza sahip çıkmak ve korumak zorundayız. Çocuklarımıza yaşanabilir bir dünya bırakmak için sürdürülebilirlik prensiplerine sahip çıkıp, sürdürülebilir kaynaklardan temin edilen ürünleri tercih etmeliyiz.

Kategoriler:Çevre Güvenliği

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.