İklimdeki doğal değişebilirlik yerkürenin oluşumundan beri süregelen bir olaydır. Volkanik patlamalar, güneşte meydana gelen büyük patlamalar, dünyanın yörüngesindeki değişim ve kara-deniz oluşumu gibi doğada meydana gelen olaylar iklimin çok büyük ölçeklerde değişmesine neden olmuştur. Sanayi devrimiyle birlikte artan fosil kaynak tüketimi, arazi kullanımındaki değişiklikler ve ormanların tüketilmesi gibi insan etkinlikleri atmosferdeki sera gazı birikimlerini hızla arttırmıştır. Bu nedenle, 19. yüzyılın ortalarından itibaren dünya tarihinde ilk kez, iklimdeki doğal değişebilirliğe ek olarak, insan etkinliklerinin de rol oynadığı yeni bir döneme girilmiştir.İklim değişiklinin küresel bir sorun olması nedeniyle çözümün de küresel olması gerekliliği ortaya çıkmıştır. 1970’li yılların sonunda başlayan bilimsel çalışmalar, 1988 yılında Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) kurulması ve 1992 yılında imzaya açılan BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, iklim değişikliği ile mücadeleyi amaçlayan küresel çabaların en önemli göstergeleridir. Bunları IPCC’nin hazırlamış oldu-ğu bilimsel raporlar, kurulan iklim fonları, Kyoto Protokolü gibi mihenk taşları izlemiştir.
1800 ‘lü yıllardan beri bilim dünyası, insanları iklim değişikliklerini etkileyen fak-törleri azaltmak için acil önlemler almaya ve beklenen iklim risklerinin etkileriyle mücadele etmeye ikna etmeye çabalarken; hızla değişen iklim, insanları uyarmakta yardımcı olmuştur. Özellikle iklim değişikliği sonucu artan doğal afetler, yüzey sıcaklığının artması, deniz seviyesindeki yükselme, okyanus akıntılarındaki değişim, su çevriminde yaşa-nan bozulmalar, buzullardaki azalma, okyanus ve deniz sularında gözlenen pH değişimi, ekosistemde gözlenen değişimler ve tarımsal topraklardaki aşırı tuzlanma küresel iklim değişikliğinin sonuçlarından bazılarıdır. Bu nedenle yakın zamana kadar ihmal edilmiş bu uyarılar artık pek çok ülkenin öncelikleri arasına girmiş, iklim değişikliği sorunu çevresel bir problemden çok bir kalkınma sorunu olarak algılanmaya başlanmıştır. IPCC’nin 4. Değerlendirme Raporunda sera gazı salımlarının kontrolü ve iklim değişikliğinin mevcut etkilerine uyum çalışmalarının ekonomik maliyetinin iklim değişikliğinin vereceği zararın maliyetinden çok daha düşük olacağı belirtilmektedir.
Mevcut büyüme hızı ve su tüketim alışkanlıkları gibi nedenler halihazırda su kaynakları üzerinde önemli bir baskı oluşturmaktadır. Bununla birlikte iklim değişikliği ise özellikle suyun hidrolojik çevrimine, mekânsal ve zamansal dağılımı etkisi gün geçtikçe daha da fazla hale gelmektedir. İklim değişikliğinin hidrolojik çevrimde meydana getirdiği önemli değişikler şöyle sıralanabilir:
- Yağışların mevsimsel dağılım ve miktarında değişiklikler
- Yağış yoğunluklarında artış
- Kar ve yağmur arasındaki dengede değişiklikler
- Buharlaşmada artış ve toprak neminde azalma
- Sıcaklık ve yağışlara bağlı olarak bitki örtüsünde değişimler
- Buzul erimesinde artış
- Deniz seviyesinin yükselmesi ve yeraltı sularının tuzlanması
Bu değişiklikler bazı bölgeleri yarı kurak ve kurak hale getirerek tuzlanmayla bir-likte uzun vadede çölleşmelere neden olabilecekken bazı bölgelerde ise afetlerde artışa neden olabilecektir.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC, 2008) çalışmalarında 2000 ve 2005 yılları arasında kuzey yarımkürede, iklim değişikliği öngörülenden daha hızlı ivme kazandığı, bunun su çevrimi üzerinde tahmin edilemeyecek şekilde etkiler yaratacağı ifa-de edilmiştir. IPCC tarafından iklim değişikliği üzerine birçok senaryo geliştirilmiş olup senaryoların su kaynakları üzerine etkilerini değerlendirmiştir.
- yüzyılda sıcaklığın Türkiye’de 2030’lardan itibaren hızla artması, yağışta Ak-deniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nde önemli ölçüde düşüşlerin, Karadeniz Bölgesi’nde önemli artışların; yüzey akışları açısından ise ülkenin batısında kış ve ilkbahar mevsimi yüzey akışlarında önemli ölçüde azalma, doğusunda ilkbahar mevsimi yüzey akışlarında da önemli ölçüde azalma yaşanması beklenmektedir.
Yapılan simülasyon çalışmalarında; ilk 30 yıllık (2011-2040) dönem için ECHAM5 A2 simülasyonu (küresel iklim modeli programı) hem kış hem de ilkbahar mevsimlerinde Türkiye’nin hemen her bölgesi için yüzey akışında artış öngörmektedir. Bu akış deseni ikinci dönemde değişmeye başlamaktadır. Bu dönemde yüzey akışının Doğu Anadolu’da kışın artması, ilkbaharda ise azalması tahmin edilmektedir. Bu durum büyük olasılıkla ar-tan yüzey sıcaklıklarından kaynaklanan erken erimenin bir göstergesidir. Aynı dönemde; yüzey akışının Batı Karadeniz Bölgesi’nde her iki mevsimde de artması, Ege ve Güney-doğu Anadolu’da ise ilkbaharda artması tahmin edilmektedir. Akdeniz Bölgesi’nde 2041-2070 döneminde, mevcut döneme kıyasla daha az yüzey akışı olması beklenmektedir. Son dönemdeki (2071-2100) değişiklik deseni ikinci dönemdeki değişikliklerle büyük ölçüde benzerlik göstermektedir (Türkiye’nin İklim Değişikliği 2. Ulusal Bildirimi).
İklim değişikliğinin hidrolojik döngü üzerindeki etkisi ile yağışlarda ve su akımlarında daha fazla değişkenlik görülecek, aşırı hidrolojik olayların yoğunluğu artacaktır. Bu durumda su kaynaklarının temininde ve kalitesinde önemli değişiklikler ortaya çıkacaktır. Bu değişikliklerin suyun hayati öneme sahip olduğu başta içme-kullanma ve tarımsal üretim dâhil olmak üzere, enerji, sağlık, turizm, ulaşım, taşkın ve kuraklık olayları ile ekosistem bütünlüğü üzerine olumsuz etkileri olacaktır.Ulusal İklim Değişikliği Uyum Stratejisi ve Eylem Planı kapsamında Türkiye’de iklim değişikliğinden etkilenebilir beş önemli alana odaklanılmıştır. Bunlardan biri de Su Kaynakları Yönetimi’dir.
2100 yılına kadar yapılan öngörülerde, sıcaklıkların artışına da bağlı olarak kış yağışlarının daha çok yağmur şeklinde düşmesi ve kar örtüsünün daha hızlı bir şekilde eri-yerek yüzeysel akışa katılması söz konusudur. Aynı zamanda yağışların yıl içerisindeki dağılımının yani şiddet ve sıklığının da değişmesi veya kayması gözlenecektir. Yağışın kar yerine daha çok yağmur şeklinde düşmesi ve kar yükünün daha hızlı bir şekilde erimesi, özellikle kentsel ve tarımsal su ihtiyaçları yıl boyunca yüksek rakımlardaki kar yükü tarafından regüle edilen bölgelerde suya en çok ihtiyaç duyulan zamanlarda sıkıntı duyulmasına neden olacaktır.
Su döngüsündeki düzenin bu şekilde değişmesi, su kaynaklarının kalitesinde ve temininde önemli değişikliklere neden olacak ve suyun hayati öneme sahip olduğu gıda üretimi dâhil olmak üzere birçok sektörü etkileyecektir. Türkiye’de iklim değişikliğin-den kaynaklanan yaz sıcaklıklarının artması, kış yağışlarının azalması (özellikle batı illerinde), yüzey sularının kaybı, kuraklıkların sıklaşması, toprağın bozulması, kıyılarda erozyon, taşkın ve su baskınları gibi etkiler doğrudan su kaynaklarının varlığını tehdit etmektedir.
İklim değişikliği nedeniyle su döngüsündeki ve sıcaklıklardaki değişiklikler ile olası mevsimsel kaymaların tarım sektörünü etkilemesi kaçınılmazdır. Sıcaklık ve yağış düzenin değişimine bağlı olarak tarımsal zararlıların yayılım alanları ve türlerinde artışlar söz konusu olabilecektir. İklim değişikliği, tarımsal üretimi, üretim yerlerini ve hayvancılığı etkileyecek, hava olaylarının şiddeti, sıklığı ve artma olasılığı tarımda rekoltenin azalması riskini önemli ölçüde artıracaktır.
İklim değişikliğine bağlı olarak özellikle taşkın ve kuraklık gibi su döngüsünün de-ğişmesine duyarlı doğal afetlerin sıklığı, şiddeti ve ülke çapındaki mekânsal dağılımlarında artışlar öngörülmektedir. Örneğin kış aylarında yüzeysel akışa geçen su miktarının art-ması, taşkınlar konusunda ilave önlemlerin alınması ve mevcut altyapının geliştirilmesini gerekli kılacaktır. Benzer şekilde yağışların şiddetinin artacağı öngörülen bölgeler vardır. Dolayısıyla bu tür bölgelerde hem kırsal hem de kentsel alanlarda taşkın riski ortaya çı-kacak veya mevcut taşkın riski artacaktır. Bu doğrultuda iklim değişikliğinin su sektörü üzerindeki etkilerinin belirlenmesi ve uyum çalışmaları oldukça önem arz etmektedir.
İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı (İDEP) doğrultusunda hazırlanan Türkiye’nin İDEP’nda su kaynakları yönetimi konusunda uyuma yönelik pek çok eylem belirlenmiştir.
Su kaynakları yönetimi kapsamında uyuma ve sürdürülebilir su yönetimine yönelik stratejilerin geliştirilmesi, farklı sektörlerdeki ihtiyaçların belirlenerek gerçekçi arz/talep dengelerinin sağlanması, su kaynaklarının verimli bir şekilde kullanımının sağlanması ve havza ölçeğindeki ani değişimlerin su kalitesi üzerinde oluşturacağı baskıların minimum seviyelere indirilmesi, barajların geliştirilmesi, sulama ve drenaj sistemlerinin yapılması; su temini ve arıtma tesislerinin geliştirilmesi öncelikli konular olarak ön plana çıkmak-tadır.
Ülkemizde iklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisi ve uyum çalışmaları kap-samında çeşitli proje çalışmaları bulunmaktadır. Dünyada gözlenen ve beklenen iklim değişikliğinin Türkiye’nin hidrolojisi ve su kaynakları üzerindeki olası etkisinin ve mey-dana gelebilecek taşkın ve kuraklık felaketlerinin detaylı biçimde belirlenmesi amacıyla DSİ tarafından 2015 yılında tamamlanması planlanan “İklim Değişiminin Türkiye’nin Su Kaynaklarına Etkisinin Modellenmesi Projesi” yürütülmektedir. Bu çalışma neticesinde gelecekteki akarsu akımlarındaki ve havza yüzey suyu potansiyelindeki değişime bağlı olarak içme-kullanma suyu, sulama ve enerji talebinin ne şekilde etkileneceği saptanabilecektir. Bu saptamaların sonuçlarına bağlı olarak, Türkiye’de iklim değişimi nedeniyle meydana gelecek olası su bütçesi değişikliği ve afetlerin şiddetlerindeki olası değişiklik-lere karşı mevcut su sistemlerinin işletme politikaları yeniden düzenlenecektir.
Ülkemiz yer altı ve yüzey su kaynaklarının havzalar ölçeğinde iklim değişikliğin-den nasıl etkileneceğinin tespiti ve havzalar özelinde uzun vadeli su bütçesi ve uyum stratejilerinin belirlenmesi amacıyla Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından başlatılan “İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi ve Uyum” konulu projenin 2016 yılında tamamlanması öngörülmektedir. Bu proje tamamlandığında Türkiye’nin 25 havzasında iklim değişikliği projeksiyonlarının hazırlanması, yer altı su potansiyeli ve yüzey su se-viyelerindeki değişimin tespiti, su bütçesi modelleme çalışmasının yapılması ve tarım, içme suyu, sanayi, ekosistem ana sektörleri için su etkisinin analizi çalışmaları gerçek-leştirilmiş olacaktır. Proje, Türkiye’de yer alan su kaynaklarının özellikle ileriki yıllar için daha iyi yönetilmesine ve havza koruma eylem planlarının etkin ve etkili bir şekilde oluşturulmasına önemli ölçüde katkı sağlayacaktır.
Kaynak: DPT 10. Kalkınma Planı 2014-2018 “Su Kaynakları Yönetimi Ve Güvenliği Özel İhtisas Komisyonu Raporu” Ankara 2014
Kategoriler:İklim Değişimi