Dursun Yıldız
Su Politikaları Uzmanı
12 Aralık 2022
Ulusal güvenlik denince çoğu zaman zihnimizde sınırda nöbet tutan askerler, fırlatılmaya hazır füzeler, savaş uçakları ve denizaltılar gibi savaş unsurları canlanır. Oysa en az bunlar kadar bir ülkenin ulusal güvenliği açısından hatırlanması gereken en önemli ihtiyaçlarımızın başında gıda güvenliği geliyor. Zira devletler için kendi halkının ihtiyaç duyduğu yeterli gıda ürünlerini üretmek ve halkın sağlıklı ve güvenli gıdaya ulaşmasını temin etmekle ülkelerinin siyasi ve sosyal istikrarı arasında doğrudan bir ilişki vardır.
21. yüzyılda güvenlik kavramı soğuk savaş döneminin sadece sınırların savunulmasına yönelik askeri güvenlik kavramının dışında SU ,ENERJİ VE GIDA güvenliği kavramlarını da birlikte getirmiştir.Bu alanların birbirleriyle ilişkilerinin artması konuyu çok daha hayati ve stratejik öneme sahip kılmaktadır.
İnsanca bir yaşam için sürdürülebilir gıda temini ve tarımsal üretim hem bir ulusal güvenlik sorunudur, hem de küresel bir insanlık sorunudur.

Gıda güvencesi nedir?
BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) gıda güvencesini
“Bütün insanların beslenme ihtiyaçlarını ve gıda tercihlerini karşılayacak, yeterli, güvenli ve besin değeri yüksek gıdalar için fiziksel, sosyal ve ekonomik erişime sahip olması” şeklinde tanımlamaktadır
Gıda güvencesinin olmaması ise, fiziki veya ekonomik nedenlerle yeterli ve sağlıklı gıdaya erişim imkânından yoksun olmaktır.

Türkiye gerek coğrafi gerekse iklim göstergeleri yönünden çok çeşitli tarım ürünleri yetiştirilmesine uygun ülkelerden birisidir. Ancak önemli sayılabilecek gelişmeler sağlanmasına karşın bitkisel üretim ve hayvancılıkta istenen verim düzeyine ulaşılamamıştır.
“Tahıl ambarı” olarak övünülen yıllar artık gerilerde kalmıştır. Rakamlar buğday, arpa, mısır gibi ürünlerde yeterlilik oranlarının gerilediğini ortaya koymaktadır.
Tarımsal dış ticaretin serbestleştirilmesi sonucunda birçok üründe net ithalatçı konumuna gelinmiştir.
Türkiye ‘de iklim değişikliğinin olumsuz etkisi yaşanıyor ama çok fazla umursadığımız söylenemez. Su ve Gıda Güvencemiz için önce su yönetiminin yeni kurumsal yapısını hızla oluşturmalıyız. Bunu Ulusal Su Planı (2018-2023) te belirtildiği gibi Nehir Havzası ölçeğinde güçlü ve etkin bir kurumsal yapı olarak oluşturmalıyız. İkinci çok önemli konu ise “Sulama Birlikleri ve Sulama Kooperatifleri” nin yapılarının daha güçlü ve üyelerinin daha bilgili bilinçli duruma getirilmesi için tarımsal sulama yönetimi kurumsal altyapısını yeniden yapılandırmalıyız.
Özellikle son dönemde Türkiye’nin gıda güvencesi için , kent tarımı, tarımda gençlik projesi, suya göre tarım, tarımsal garanti poliçesi gibi tarımsal üretimi destekleyecek bazı adımları attığını görüyoruz. Ancak bu adımların su yönetimi ile birlikte ve birbirini tamamlayan adımlar olarak uygulamaya konması gerekiyor.
Su, Enerji, Gıda ve Ekoloji İlişkisi Arttı.
21. yüzyılın 20. yüzyıldan farklı olarak en “doğal karakteristiği” Su, Enerji, Gıda ve Ekoloji ilişkisindeki artıştır.Bu ilişkiler bütünü ayrı ayrı ve birlikte yeni jeopolitik değişmeler yaratacaktır. Su,enerji ve gıda ve çevre güvenliğinin birbiriyle ilişkili hale gelmesi bu kaynaklardan herhangi birinde oluşacak olumlu gelişmeler kadar olumsuzlukları da birbirlerine transfer edecektir.
21. yüzyıl Su, Gıda , Enerji ve Çevre krizlerinin birbirini tetikleyeceği, ihtiyaç miktar dengesizliğinin artacağı, iklim değişikliğinin daha çok etkili olacağı ve doğal kaynak politikalarının daha belirleyici olacağı bir yüzyıl olmaya aday görünmektedir.

NELER YAPILMALI ?
Türkiye’de kırsal kesimlerdeki geçimi sağlamak, derinleşen kırsal yoksulluğu, kırsal işsizlik ve kentlere doğru yaşanan büyük göçleri önlemek amacıyla, üretime, insan kaynakları gelişimine ve adalete önem veren, ciddi kırsal politikalara ihtiyaç vardır.
Ancak tarım en düşük seviyede gelir sağlayan sektör konumunda olmaya devam etmekte , yoksulluk sınırında olan kırsal işgücü artmakta ve tarım sektörü hızla yaşlanmaktadır.
Türkiye tarımının önünde tarımsal işletmelerin etkinliklerinin artırılması, çok sayıda ve dağınık yapıdaki parsellerden oluşan tarım işletmelerinde bütünlüğün sağlanması, arazi parçalanmasının önüne geçilmesi ve iyi işleyen bir tarım arazisi piyasasının tesis edilmesine yönelik hukuki ve kurumsal düzenlemelerin yapılması gibi sorunlar da yer almaktadır.
Tarımsal desteklerin, tarım havzaları ve parselleri bazında, sosyal amaçlı ve üretim odaklı olarak düzenlenmesi , desteklerde çevre ile bitki, hayvan ve insan sağlığının dikkate alınması, tarımsal desteklerin etkinliğinin izlenerek değerlendirilmesi gibi atılması gereken birçok adım vardır.
Ülkemizde Tarımsal üretimin destek ve müdahaleye ihtiyacı vardır . Destek ve müdahalenin ilk amacı doğal koşullara bağımlılığı çok yüksek olan bu sektörün gerekliliklerini göz önünde bulundurarak piyasa istikrarını sağlamaktır.Bunlara ek olarak, verimliliği ve üretkenliği arttırmak için gerekli olan teknik gelişmeleri öğrenebilmek için üreticilerin destek ve rehberliğe ihtiyacı vardır.
Tarımda tüm politikaların işaret ettiği temel noktalar, verimliliği ve üretici refahını sağlamak için gerekli olan tedbirleri almak, sürdürülebilir tarımsal üretime olanak tanımak, ürün kalitesini ve güvenliğini sağlamak ve rekabet ve kırsal kalkınmayı garanti altına almaktır
Türkiye tarımı, uzun zamandır kritik yapısal sorunlardan , ülke koşullarını dikkate almayan neoliberal politikalardan önemli ölçüde etkilenmiştir. Türkiye tarımının ihtiyacı olan şey kırsal kalkınma önlemlerini ve kırsal problemlerin doğru analizini içeren anlamlı ve üretim temelli uygulanabilir politikalardır.
Gıda güvencesinin sağlanması için ise öncelikle sürdürülebilir toprak,su ve enerji politikalarının uygulamaya konulması gerekir.Bunun yanısıra üretim, pazarlama ve tüketim zincirinde kayıpların azaltılması da çok önemli bir husustur.
Katma değeri yüksek ürünlerin geliştirilmesine, gen kaynaklarının korunmasına, ıslah çalışmalarına, nanoteknoloji ve biyoteknolojiye yönelik araştırmalara öncelik verilmelidir.


Kategoriler:Su Yönetimi, sulama yönetimi