Yayınlandı
4 ay önceon
Yazar
Dursun YıldızDünya nüfusunun yarısından biraz fazlası en az bir ülkeyle nehir veya göl havzasını paylaşıyor. Bu su kaynaklarını insanların, ekosistemlerin ve ekonomilerin sağlığı için sürdürülebilir bir şekilde yönetmek için komşu ülkeler birlikte çalışmalıdır.
Ancak, birçok ülkenin son yıllarda tatlı su gibi hayati bir kaynağı korumak için bile işbirliği yapmaya daha az istekli olduğu görülüyor.
Çok taraflılıktan uzaklaşma eğilimi yalnızca suya özgü değil. Dünya, ülkelerin birçok eyaletlerarası, bölgesel ve küresel zorluğu birlikte çözme konusundaki genel istekliliğinde bir düşüş görüyor. Bu, ABD gibi ülkelerin Dünya Sağlık Örgütü gibi küresel kurumlardan çekilmesi ve küresel iklim hedeflerine olan desteğini bırakmasıyla ortaya çıkıyor.
Bu iş birliğindeki bozulma eğilimi yerel toplulukları istikrarsızlaştırabilir, ülkeler arasındaki ilişkileri bozabilir ve bölgesel barışı ve istikrarı tehlikeye atabilir. Çevre ve su hukuku, su politikası ve yönetimi konusunda yapılan araştırmalar çok taraflı iş birliğinden ve kurallara dayalı düzenlerden uzaklaşıldığını , daha milliyetçi eğilimlere doğru bir değişimin ortaya çıktığını gösteriyor
Binlerce yıllık su işbirliği meyvesini verdi
4.000 yıldan fazla bir süre önce, iki Sümer şehir devleti – Lagash ve Umma – bugün güney Irak’ta bulunan Dicle Nehri’nin beslediği bir kanal ve verimli bir toprak şeridi için şiddetli bir savaşa girmişti.
Çatışma, MÖ 2550’de uluslararası bir su antlaşmasının bilinen ilk öncüsüyle sona erdi. Mesilim Antlaşması, su kullanımı konusunda ödemeler ve anlaşmalar içeriyordu. Bu anlaşma barışı kalıcı olarak sağlamamış ancak kalıcı bir model yaratmıştır.
Sınıraşan sular konusunda hala anlaşmazlıklar yaşanmaktadır. Ancak 1800’lerin sonlarından ve özellikle II. Dünya Savaşı’ndan bu yana, dünyanın 313 yüzey suyu havzasında, 468 sınıraşan akiferde ve 300’den fazla sınıraşan sulak alanda ülkeler arasındaki işbirliğinin arttığı görüldü. Örneğin Avrupa’da ülkeler, Ren ve Tuna nehirleri de dahil olmak üzere su kalitesini iyileştirmek için anlaşmalar, veri paylaşımı ve ortak projeler yoluyla birlikte çalıştılar.
Dokuz ülke, Ren Nehri’nin kalitesini korumak ve suyu sürdürülebilir yönetmek için yakın bir işbirliği içinde çalışıyor. 2018’de, su seviyeleri nehirdeki gemi trafiğini kesintiye uğratacak seviyelere düştüğünde bu işbirliği daha da önemli hale gelmiştir.Güneydoğu Asya’da, Mekong Nehri’ni paylaşan ülkeler arasındaki müzakereler ve teknik işbirliği, Laos’ta baraj inşaatı konusundaki gerginliği azaltmaya yardımcı olmuştur.
Tek taraflılık artıyor
Su kaynakları konusunda işbirliği yapmanın kanıtlanmış faydalarına rağmen, işbirliğinden uzaklaşan endişe verici eğilimler de görülmektedir.
Genellikle sınır ötesi işbirliğinin bir modeli olarak kabul edilen Columbia Nehri Havzası’nda bile, Trump yönetiminin Mart 2025’te görüşmeleri durdurmasının ardından ABD ile Kanada arasındaki güncellenmiş bir anlaşmanın durumu sorgulanmaktadır.
1964’ten beri ABD, taşkınları önlemesi ve hidroelektrik santrallerine düzenli su verilmesi için Kanada’ya ödeme yapmaktadır. Güncellenen anlaşma prensipte kabul edilmiş ancak imzalanmamıştır. Bu, yeni anlaşma yürürlüğe girmeden önce 2027’de geçici anlaşmaların sona ermesi durumunda ne olacağı konusundaki belirsizlik sürmektedir.Başka bir örnek, ülkelerin su akışını etkileyecek projeler inşa etmeden önce birbirlerini bilgilendirme anlaşmalarını giderek daha fazla göz ardı ettiği Güney Afrika’daki Zambezi Nehri Havzası’dır. Benzer davranışlar Nil ve Aral Gölü bölgelerinde de görülmektedir.
Paylaşılan su kaynakları üzerindeki tek taraflı eylemler daha sık hale geldikçe, hükümetlerin anlaşmalara girme ve bu işbirliğini yönlendirecek ortak kurumlar kurma isteği azalmaktadır. Çok taraflı anlaşmalar 2010’lardan bu yana önemli ölçüde azalmıştır. 2020’den bu yana yalnızca yaklaşık 10 anlaşma imzalanmış ve yalnızca iki ortak havza organizasyonu kurulmuştur. Havzaların büyük bir bölümünde hiçbir anlaşma veya havza yönetim organizasyonu mevcut değildir.
Son zamanlarda işbirliği mekanizmaları kurma yönündeki birkaç girişim durmuş veya başarısız olmuştur. Kongo, Ruanda ve Burundi tarafından paylaşılan Kivu Gölü ve Ruzizi Nehri havzasını yönetmek için bir organizasyonun resmi olarak kurulması kıyıdaş ülkeler tarafından resmi olarak onaylanmamıştır.
Bazı sınıraşan nehir havzalarında halihazırda bazı kurumlar mevcut olsa bile, hükümetler buralardan çekilmektedir.
Uluslararası Aral Denizi Kurtarma Fonu (IFAS), 1993 yılında beş ülke tarafından aral gölüne boşalan nehirlerin sürdürülebilir yönetimini mümkün kalmasını sağlamak için tasarlanmış projeleri desteklemek amacıyla kurulmuştur. Ancak 2016 yılında Kırgızistan, kuruluşun Kırgızistan’ın ulusal çıkarlarını hesaba katmadığını öne sürerek üyeliğini dondurmuştur. Orta Asya’daki Aral Denizi 1960’lardan beri küçülmekte olup son yirmi yılda her yıl önemli ölçüde su kaybetmiştir.
Benzer şekilde Mısır ve Sudan, 2010 yılında, sömürge dönemindeki 1929 ve 1959 anlaşmalarında belirlenen tarihi su haklarını ihlal ettiğini düşündükleri için Nil Havzası Girişimi’ndeki katılımlarını dondurdular. Sudan 2012’de Nil Havzası Girişimi’ne katılımını sürdürürken, Mısır’ın katılımı dondurulmuş durumda.
Çok taraflı işbirliği anlayışı aşınıyor
Su anlaşmaları sayısında, sınıraşan nehir havza organizasyonlarında ve işbirliği anlayışında görünen değişiklikler, ülkelerin çok taraflı iş birliği ile sorunları ele alma eğiliminde bir azalma olduğunu ortaya koyuyor
Amerika Birleşik Devletleri’nde Trump yönetimi yayılmacı dış politikalar ve korumacı ticaret politikaları izliyor. Yönetim ayrıca ABD’nin NATO’ya olan bağlılığından açıkça vazgeçti ve Dünya Sağlık Örgütü’nden ayrıldığını duyurdu.
Arjantin ayrıca DSÖ’den çekileceğini duyurdu. Mali, Burkina Faso ve Nijer, bölgede ekonomik ve politik iş birliğini teşvik eden Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu’ndan çekildi.Bu eğilim gelecek nesillere fayda sağlayacak iş birlikçi çözümlere ulaşmanın giderek zorlaşmakta olduğunu ortaya koyuyor.
Ekosistemlere, insanlara ve ülkelere zarar
İklim değişikliği , artan nüfus ve kirlilik su kaynakları üzerindeki baskıları arttırdıkça sınıraşan su havzalarında yer alan ülkelerin olası bir çatışmayı önlemek için giderek daha fazla çok taraflı iş birliğine ihtiyaç duyacağı açıktır.
Bu anlaşmalar ve nehir havza yönetim organizasyonları iletişim ve iş birliği için bir altyapı sağlamaktadır. Bu altyapının zayıflaması ülkelerarasındaki gerilimin artmasına neden olacaktır. Örneğin Çad Gölü Havzası Komisyonu, 1964 yılında Kamerun, Çad, Nijer ve Nijerya tarafından, gölün suyunu ve diğer doğal kaynaklarını denetlemek ve gölle ilgili projeleri koordine etmek için kurulmuştur. Ancak kıyıdaş ülkeler hiçbir zaman tam olarak iş birliği yapmaya karar veremedikleri için buradaki gerilim de artmaktadır.
O zamandan beri göl yaklaşık %90 oranında küçülmüş ve bu da insanların geçimi için hayati su kaynaklarına erişimini azaltarak yoksulluğu artırmıştır. Bu durum terörist grup Boko Haram’ın şiddet yanlısı ayaklanmasını ve genç erkekleri saflarına katmada başarılı olması için en uygun koşulları yaratmıştır.
Ülkelerin sınıraşan su havzalarında çok taraflı iş birliğine olan ihtiyacı artarken bu alandaki azalma eğilimi çok önemli bir uyarı olması gerekir. Dünyanın en değerli doğal kaynağı olan su sınıraşan su havzalarında sürdürülebilir bir şekilde yönetilmezse, sudan daha fazlası risk altında olacaktır.
Kaynak: Susanne Schmeier, Melissa McCracken 2025 “Water cooperation is essential when countries share lakes and rivers – yet it’s been deteriorating in many places, with serious consequences”.The conversation. https://theconversation.com/water-cooperation-is-essential-when-countries-share-lakes-and-rivers-yet-its-been-deteriorating-in-many-places-with-serious-consequences-251864