Havza Su Kurulu ve İl Su Kurulu yönetmeliği çıktı .Su Kanunu Taslağı bekliyor.
Dursun Yıldız
Hidropolitik Akademi Başkanı
24 08 2024
Su Kanunu Taslağı, Biyoçeşitliliğin korunması kanunu taslağı, İklim kanunu taslağı ve Taşkın kanunu taslağı uzun yıllardır gündemde ancak bir türlü TBMM’den geçmedi.
2002 yılından bu yana gündemde olan ve 3 kez “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı” olarak Meclis’e sunulan ancak yoğun tepkiler üzerine çıkarılamayan tasarı 2021 yılında “Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı” olarak hazırlanarak görüşe görüşe açılmıştı.
Su Kanunu Taslağı ise Avrupa Birliği’ne uyum sürecinde Çevre Faslı’nın kapanış kriterlerinden biri olduğu için 2012 yılında Su Yönetimi Genel Müdürlüğü koordinasyonunda hazırlanmış ve kamuoyunun görüşüne sunulmuştu.
2019 yılında güncellenen ancak yine TBMM’ye sunum aşamasına getirilemeyen “Su Kanunu” 2023 yılının sonunda yeniden bakanlığın gündemine alındı.
Su Kanunu taslağı ilk hazırlanışından bu yana geçen 11 yılda 3 kez revize edildi. 2021’de yapılan 1. Su Şurası’nda kurulan Su Kanunu Çalışma Grubu yaklaşık üç ay boyunca çevrimiçi olarak yaptığı toplantılarda taslağa son şeklini verdi.
11 Temmuz 2024 tarihinde ikinci kez toplanan Ulusal Su Kurulunun gündeminde yer alması beklenen Su Kanunu Taslağı, toplantıda yine ele alınmadı.
Su kanunu 10 yıldır neden hazırlanıp yürürlüğe girmedi, içeriğinde neler yer alıyor
Su Kanunu Taslağı, bizim üzerinde görüş ürettiğimiz 2021 yılındaki son haliyle 6 bölüm ve 30 maddeden oluşuyordu.Taslakta ana başlıklar olarak Su Kaynaklarının Korunması, Kullanılması ve Yönetimi ele alınmıştı.
Bu ana başlıkların altında su kaynaklarının korunması, geliştirilmesi ve iyileştirilmesi; sürdürülebilirlik; suyun tek elden bütüncül yönetilmesinin sağlanması; verimli kullanımı; ihtiyaç önceliklerine uyulması; hukuki niteliğinin düzenlenmesi; havzalararası su transferi; havza, taşkın ve kuraklık yönetim ve sektörel tahsis planlarının uygulanmasının kanun yoluyla sağlanması; kurumlararası yetki çakışmalarının giderilmesi; suyun havza ölçeğinde bütüncül yönetilmesi; tahsislerin tek elden yapılması: suyun maliyetinin yeniden belirlenmesi; su kurullarının yasal çerçeveye alınması ve Avrupa Birliği su müktesebatına uyumun sağlanması” amaçları yer alıyordu.Taslakta Su Bilgi Sistemi ile su kaynaklarına ilişkin bilginin tek kaynakta toplanması, kullanılmış suların geri kazanımı ile ilgi maddeler de yer almaktaydı.
Su kanunu taslağının uzun dönemdir TBBM’ye sevkedilemeyişinin nedenlerinden biri de nehir havzası ölçeğinde etkin bir kurumsal yapının eksikliği olabilir. Çünkü su yasası taslağında yer alan havza ve il ölçeğinde oluşturulmuş Su Kurulları’nın su yönetiminden beklenen etkinliği ortaya koyması mümkün olmayacaktır.Bunun yanısıra Bakanlıklar arasında ve Su Yönetimi ile ilgili genel müdürlükler arasında yeni taslaktaki yetki ve sorumluluk alanı konusundaki görüş ayrılıkları da bu ilerlemeyi yavaşlatmaktadır. Ortak çalışma kültürü oluşturma yerine su hizmeti veren kurumlar arasındaki yetki çakışmaları ve kurumların sorumluluk alanını koruma ve genişletme reflekslerinin bu sürecin uzamasında etkili olduğunu düşünüyorum
*Türkiye’de kuraklığın yerleşmeye başladığı bölgeler
Meteoroloji Genel Müdürlüğünce hazırlanan yıllık Meteorolojik kuraklık haritaları incelendiğinde son 5 yılda bazı bölgelerimizdeki kuraklığın şiddetli ve çok şiddetli kuraklıklar olarak art arda geldiği görülüyor. Bu bölgeler Meriç Ergene havzası, Kuzey, Orta ve Güney Ege bölgesi,Batı Akdeniz, Adana ,Hatay İskenderun Bölgesi, Göller Bölgesi ve Orta Anadolu olarak ortaya çıkıyor.Bu bölgelerde yaşanan kuraklıklar iklimbilimcilerin öngörüleri de dikkate alındığında kuraklığın yerleşme tehdidinin arttığı bölgeler şeklinde görülebilir.
Türkiye’de yağmura bağlı tarım yapılan bölgelerin büyük bölümünde tarımsal kuraklık riski artmaktadır. . Bunun yanısıra Meriç Ergene, Susurluk, Büyük Menderes, Gediz, Konya havzaları, Göller bölgesi hem su miktarı hem de su kalitesi açısından önlem alınması gereken riskli bölgeler olarak öne çıkmaktadır.
Türkiye’nin Su Yönetimi yapısı
Çeşitli kurumlarca ayrı ayrı üretilen su politika ve yatırım programları mükerrer uygulamalara ve kaynak israfına neden oluyor,Tarım ve Orman Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Su Yönetimi Genel Müdürlüğü ve DSİ Genel Müdürlüğü arasında yetki çakışmaları bulunmaktadır, Su kaynaklarının korunması ile ilgili toplumsal farkındalık yeterli değildir, Kurumlar arası koordinasyon zayıftır ve 30 kanun ve ikincil düzenlemeden oluşan mevcut su mevzuatı, çok parçalı ve havza yönetimi için yetersizdir
Türkiye’nin su yönetimi kurumsal olarak çok başlı,çok parçalı, koordinasyon eksikliği içinde bir yapı olarak ortaya çıkmıştır.Bunun ve su yönetimindeki diğer yasal eksikliklerin tamamlanması için yaklaşık 10 yıl önce başlatılan Su yasası Taslağı hazırlama çalışmaları ise halen sonuçlanmamıştır. Diğer taraftan 2011 yılında kurulan Su Yönetimi Genel Müdürlüğü havza ölçeğinde koruma ,su tahsisi,taşkın yönetimi,kuraklık yönetimi gibi birçok strateji ve eylem planlama raporu hazırlamıştır.Ancak bu planlar uygulamaya geçmemiştir.
Türkiye’nin su yönetimindeki ihtiyaçları doğrultusunda hazırlanan 2018-2023 Ulusal Su Planı ise çok kapsamlı olmasına rağmen kurumsal ve yasal eksiklikler nedeniyle uygulamaya geçirilememiştir. Aynı şekilde Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından geçen yıl yayınlanan “Su verimliliği Strateji Belgesi ve Eylem Planındaki 2023-2033 “ birçok politikanın uygulanması da bu nedenle gecikmektedir.
Su Yönetiminde başarı sağlamak için suyu havza ölçeğinde bütünleşik yöneterek ekonomik verimi arttırmak,sosyal eşitliği sağlamak ve çevresel sürdürülebilirliği temin etmek gerekir. Su yönetiminde ekonomik verim ,sosyal eşitlik ve çevresel sürdürülebilirlik alanlarında başarılı olabilmek için yasal altyapınızın eksiksiz, kurumsal altyapınızın ise çok gelişmiş olması gerekiyor. Son dönemde yönetmelikle kurulan havza su kurulu ve il su kurulu gibi kurullar suyun havza ölçeğinde etkili bir şekilde bütünleşik olarak yönetimi için yetersiz kalacaktır. Bu nedenle havza ölçeğinde etkin,güçlü bir kurumsal yapıya ihtiyaç vardır. Bunun yanısıra su yönetimi ve su kullanımında radikal bir düşünce değişikliğine ihtiyacımız bulunuyor.