“Yazarım, yazı bilmem, Bu yaz böyle geçti, Gelecek yazı bilmem.”
öyle demiştin sevgili Bekir. Demiştin ve beni kısa sürede ikinci kez büyük acılara gark edip gitmiştin. Olup bitenlere bakınca, “Baba, üzüm üzüm üzüleceğin hatta kahrolacağın bu günleri göreceğine gitmekle iyi etmişsin” diyeceğim de içim söylese de dilim varmıyor bunu demeye.
“Baba ne oldu, anlat!” dediğini duyar gibiyim ta Urfa’lardan. Anlatacağım da ona da ne gönlüm razı oluyor ne yine dilim varıyor. “Biz bu ülkeye layık değiliz.” diyeceğim, bu defa da, canı pahasına kendini ateşlerin ortasına atan onca sıradan vatandaşa haksızlık etmekten korkuyorum. Yandık, bittik, kül olduk Bekir. Aslında bu da doğru laf değil, biliyorum. Doğru laf, “yirmi yıldır başımızdakilerle, hep birlikte ülkemizin en güzel ormanlarını, kıyılarını yaktık, kül ettik.” Hâlâ da yakmaya devam ediyoruz.
Ve bunları önlemekle görevli olanların vicdanı, kuzulu koyununu kurtaramadığı için hüngür hüngür ağlayan garip çoban kadar bile sızlamıyor. “Canlı bu. Orman yanınca tabii ki yanacak!” diyor bir de çıkıp.