Yayınlandı
4 saat önceon
Yazar
Dursun YıldızDursun Yıldız
SPD Başkanı
26 Ağustos 2025
Türkiye teknik ve ekonomik olarak kullanabileceği 112 milyar m3 suyun halen 57 milyar m3’ünü çekmektedir. Bu durumda suyunun yaklaşık %51’ini kullanmaktadır. Kişi Başına düşen su miktarı açısından su stresi yaşama sınırında bir ülkeyiz. Kişi başına yıllık ortalama su miktarı 1200 m3/kişi /yıl seviyesindedir. Bu da uluslararası kabul gören bir kritere göre ülkemizi su stresi yaşayan ülke kategorisine sokmaktadır. Nüfusumuz arttıkça da su fakiri ülke olmaya yaklaşıyoruz. Ayrıca bu oranlar ortalama değerlerdir. Bölgesel olarak birçok bölgemiz su fakirliği yaşamaktadır. Türkiye’de su ve nüfus ülke yüzölçümüne eşitsiz dağılmış durumdadır. Akışa geçen suyumuzun %60’ı Samsun Mersin Hattının doğusunda yer alırken nüfusun ise sadece %35’i bu bölgede yaşamaktadır. Örneğin Marmara bölgemizde toplam nüfusumuzun yaklaşık %25’i yaşarken toplam su kaynaklarımızın sadece %5’i bu havzada yer almaktadır. Türkiye bu nedenle bazı bölgelerdeki su kaynakları üzerinde çok yoğun bir nüfus baskısı yaşamaktadır. Ayrıca özellikle batı bölgelerinde artan su kirliliği baskısı da mevcuttur. Bunun yanısıra iklim değişikliğinin de etkisi ile fiziki su sıkıntıları artmaktadır. İdari olarak ise su yönetiminde çok başlı, çok parçalı ve koordinasyon eksikliği içinde bir yapı mevcuttur . Türkiye 13 yıldır su yönetiminde bir geçiş dönemi yaşamaktadır. Su kaynaklarının havza ölçeğinde bütünleşik olarak yönetimine karar vermiş ancak bunun yasal ve kurumsal altyapısı 13 yıldır kurulamamıştır . Su Yasası taslağı hala yasalaşmamış, tarımda modern sulama sistemlerine geçiş rehabilitasyon projesinin oranı %33’de kalmıştır.
Havza ölçeğinde su yönetici için çeşitli planlar hazırlanmış ancak uygulamaya konulamamıştır. Türkiye’nin su yönetimi havza ölçeğinde katılımcı, şeffaf ve hesap verilebilir bir anlayışla gerçekleştirilememiştir. Ayrıca bu katılmcı yönetim için gerekli paydaşlardan sulama birlikleri, sulama kooperatifleri ve ilgili sivil toplum kuruluşları yapısal olarak problemli ve güçsüzdür.
Özetle fiziki su varlığımız nüfus artışı, kirlilik ve plansız yönetim baskısı altında, İdari olarak da sosyo-politik baskılar altında ve çok başlı ,çok parçalı ve koordinasyon eksikliği içindedir . Bunun yanısıra İmar planı ,arazi planlaması ve su kaynakları planlaması ilişkisi tamamen kopuk olduğu için üç büyük ilimize ve bazı turistik ilçelerimize plansız kentleşme ile nüfus yığılmaları büyük su baskıları yaratmaktadır.
Barajların doluluk oranı neden düştü
Barajlarımızda su oranlarındaki büyük düşüşlerde özellikle 2 yıl art arda olağanüstü bölgesel kuraklık yaşanmasının etkisi vardır. Ancak burada belirleyici neden uzun zamandır artarak yaşanan bu etkilerin risk analizini yapamayan hatalı su yönetimidir. Bu kapsamda göllerimizin kurumasının asıl nedeni ise havza ölçeğinde su yönetimi yapamayışımız ve göllerimizin ve sulak alanlarımızın tam sorumlu ve yetkili bir kurumsal sahibinin olmamasıdır. Ayrıca göl havzalarında DSİ tarafından gerçekleştirilen plansız göletlerin ve göl havzalarında gölü besleyen yeraltısularının çekimi için izinli ve izinsiz açılan kuyuların göllerimizin kurumasında etkisi büyüktür. İstanbul’da Melen Barajı, İzmir’de Gördes Barajı tamamlanmış olsaydı, Ankara’da Çamlıdere Barajı tam doldurulabilseydi büyük kentlerimizin barajlarının depolama hacimleri bu kurak dönemleri atlatmaya yetecekti. Büyükşehirlerimizin su yönetimleri gelecekteki riskleri karşılamaya hazır değil. 30 büyükşehir 70 milyon nüfusa su temini ve atıksu uzaklaştırma ve arıtma hizmeti veriyor. Ancak bunların 18’inde su yönetimin yol haritası olan İçme suyu ve Atık Su Master Planı yoktur. 23 su idaresi arıtılmış atık sularını kullanıma almamakta, 16 idarenin giderleri gelirlerini aşmaktadır. Su şebekelerindeki ortalama kayıp ve kaçak oranı yaklaşık %45 gibi büyük bir orandır. Bu nedenle liyakati esas alan bir yönetim anlayışı ile sürdürülebilir su yönetimi için suyun planlanmasından uygulanmasına kadar yetkili ve sorumlu kurumların kurumsal kapasitesini hızla geliştirmemiz gerekmektedir.
Türkiye’nin su yönetimi konusundaki acil ihtiyacı
Türkiye’nin su konusunda Ulusal Su Planı, Havza Su Yönetimi Stratejik Planı ve Havza ölçeğinde birçok koruma, yönetim, taşkın ve kuraklık yönetim, su tahsisi gibi planları mevcuttur. Ülkemizin bu planları toplum yararına ve ulusal çıkarlarımızı koruyarak havza ölçeğinde uygulayacak bir yönetim anlayışına ve etkin kurumsal yapıya ihtiyacı bulunmaktadır.
Su yönetiminde çoklu disiplinli bir bakış açısı ile su, enerji, gıda ve çevre politikalarının birbiriyle olan ilişkisi dikkate alınarak eylem planları belirlenmelidir. Suda arz ve talep yönetimi birlikte yapılmalıdır. İnsani su hakkı herkes için sağlandıktan sonra su talebinin yönetilmesi ve verimlilik esas alınmalıdır. Su yönetiminde iklim değişikliği ve diğer faktörlerin yarattığı belirsizlikler artmaktadır. Bu da risk ve belirsizlik yönetimini gerekli kılmaktadır.
Su konusunda riski yönetmezseniz kriz kapınızı çalar. Kriz yönetiminin sosyal ve ekonomik faturası ise ağır olur. Kriz dönemlerinden en az kayıpla çıkabilmek için su altyapısındaki verimliliği arttırmak, Kurumsal kapasitemizi geliştirmek su yönetim ve kullanım alışkanlıklarımızı değiştirmek zorundayız. Bu paradigma değişimi olmadan alınan tedbirler hazırlanan eylem planları artan su sorunlarının çözümünde yetersiz kalacaktır.
Bu kapsamda diğer tedbirlerin yanısıra acil olarak ; Su’da ölçülebilir stratejik hedefler belirlenmeli, STK ‘lar ile işbirliği içinde toplumsal bir “Su Kültürü” oluşturulması programı başlatılmalı, Güçlü bir veri toplama ve bilgi işlem ağı kurulmalı ve havza yönetimi için tüm paydaşların yetki görev ve sorumluluklarını da içeren “Havza Su Yönetimi Rehber Dokümanı” hazırlanmalıdır.
Türkiye’nin su konusunda acil eylem planı, Su Politikaları Derneği’nin 3K Prensibi doğrultusunda, Koruma, Kullanma ve Kapasite geliştirme konularında etkinlik ve verimlilik anlayışı üzerine kurulmalıdır.
Mevcut yaklaşım devam ederse ne olur ?
Su konusunda yaşanacak sorunlar, Gıda güvencemizin yanısıra Enerji ve Çevre güvenliğimizi doğrudan ilgilendirecektir. Bu güvenlik konuları dünyadaki birçok ülke tarafından ulusal güvenlik meselesi olarak ele alınmaktadır. Su konusunda mevcut yaklaşımın dışında radikal bir düşünce devrimi yapıp yenilikçi yönetim adımları atmalıyız. Aksi taktirde En çok 15 yıl içinde en az 6 su havzamızda yaşanacak olan su bütçesi açıkları su kısıtlamalarının artmasına neden olacaktır. Bu durum sektörler arası ,iller arası su gerilimleri yaratacaktır. Göller ve sulak alanlarımızın kuruması, nehirlerimizin kirlenmesi ekolojik dengeyi bozacak ve birçok çevresel sorun oluşturacaktır.
Mevcut durumun sürmesi su krizleri döneminde su konusunda yönetimi acil tedbirler almaya zorlayacaktır. Bu da ekonomik ve ekolojik olarak rantablitesi düşük acil su temini projelerinin artmasına neden olacaktır. Su yönetiminde plansız ve kısa vadeli çözümler öne çıkacaktır.
Mevcut yaklaşımın devam etmesi suyun bir insan hakkı olarak kamu hizmeti anlayışı ile verilmesini zora sokacaktır. Ayrıca su yönetimin önemli bir bölümü olan atık su yönetimi de olumsuz etkilenecektir.
Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının 2023 Yılında yayınlanan Çevre Sorunları ve Öncelikleri Değerlendirme Raporunda “ Ülkemizde 81 İlimizin 33’ünde birinci, 33’ünde ikinci, 9’unda ise üçüncü öncelikli çevre sorunu olarak belirtilen su kirliliği toplamda 75 ilde önemli bir çevre sorunu olarak öne çıkmaktadır. “denmektedir. BuRaporda ayrıca “Havzalarımızın yarısının su kalitesinin yeterli olmadığı, bu havzaları besleyen suların aynı zamanda ülkemizin en büyük tarımsal üretiminin de beslemek açısından kritik anlamda önemli olduğu ve toplum ve çevre sağlığı açısından acilen iyileştirme yapılması gerekmektedir. ifadesi yer almaktadır.
Bu anlamda gerek miktar gerekse kalite açısından kritik durumda olan su güvenliği dengemizin bozulması sosyal, ekonomik, ekolojik faturaları ağır olan bir dönem yaratacaktır.
SPD Başkanı Yıldız : Kuraklıkların şiddeti ve sıklığı artıyor. Su yönetimi politikaları yenilenmeli
Uşak ve Düzce ‘de Su Sıkıntısı Başladı. Su Kesintisi Uygulanacak
SPD Başkanı Yıldız: Ya gelecek sene de kurak geçerse ?
Yeni araştırmanın üç çarpıcı sonucu: “Kıtalar kuruyor, yeraltısuları azalıyor ve deniz seviyesinin yükselmesi hızlanıyor.”