Yayınlandı
1 yıl önceon
Yazar
Dursun YıldızDursun Yıldız
SPD Başkanı
16 Ekim 2024
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) kuruluş tarihi olan 16 Ekim, Dünya Gıda Günü olarak kutlanıyor. Her yıl FAO tarafından belirlenen bir tema çerçevesinde kutlanan Dünya Gıda Günü’nde, dünya genelindeki açlık ve yoksulluğa dikkat çekmek ve herkesin gıda güvenliğine katkı sunmak amacıyla çeşitli etkinlikler düzenleniyor.
Ancak her Dünya Gıda gününde Dünya’nın iklim değişikliği altındaki azgelişmiş ülkelerinde yeterli güvenilir gıdaya ulaşım zorlaşıyor.
Uluslararası Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) yeterli beslenemeyen kişi sayısının toplam nüfusa oranının 2030 yılında 2019 yılındaki %8,9 seviyesinden %9,8’e yükseleceğini öngörüyor. Öte yandan, Uluslararası Gıda Politikası Araştırma Enstitüsü’nün (IFPRI) araştırması, dünyada kişi başı gıda tüketiminin iklim krizi etkisiyle %4,6 oranında gerileyebileceğini gösteriyor.(1)
FAO’nun tahminlerine göre artan nüfusun gıda ihtiyacını karşılayabilmek için, dünya gıda üretimi 2050 yılına kadar %60, kullanılabilir su miktarı ise %15 oranında artmak durumunda. Bununla birlikte, 2025 yılına kadar 1,8 milyar insanın kişi başı yıllık 500 metreküpten daha az su mevcudiyeti olan “kesin kıtlık” altındaki bölgelerde yaşayacağı tahmin edilmektedir.
Tarımsal üretim için toprağa, güneşe, suya, neme, rüzgâra, yağmura ihtiyacımız var.Tarımsal üretim sıcaklık,nem ,yağış ,rüzgardaki değişikliklerden ciddi anlamda etkilenebiliyor.Son yıllarda iklim değişikliğinin neden olduğu bu değişiklikler tarımsal üretimi de büyük oranda etklemeye başladı
Hızlı sanayileşme sürecinde önemi göz ardı edilen tarım, dünya kaynaklarının hızla tüketilmesi, ekilebilir arazilerin azalması ile birlikte yeniden önem kazanmaya başladı. Pandemi ile birlikte herkes tarımın ve bir ülkenin gıda alanında kendi kendine yeterli olmasının önemini yeniden hatırladı.
Susuz Tarım ve İklim değişikliği
Susuz Tarım , geleneksel adıyla “kuru tarım”, insanlar Mezapotamya’da ve Anadolu’da toprağı ekip biçmeye başladıkları ilk günden beri yani yaklaşık 10 bin yıldır uygulanan, yağmur ve kar yağışına dayalı bir tarım yöntemi. Susuz tarımda ve kuru tarımda, tohum veya fidenin dikimi esnasında verilen can suyu dışında sulama yapılmaz.
Susuz tarım, geleneksel sulama yöntemlerine başvurmadan, yalnızca doğal yağışlara dayalı olarak yapılan tarım faaliyetlerini ifade eder. Bu yöntem, özellikle kurak ve yarı kurak bölgelerde uygulanır. Susuz tarımda amaç, su kaynaklarının sınırlı olduğu bölgelerde bitkilerin suya olan ihtiyacını minimize etmek ve su kullanımını optimize etmektir.
İklim değişikliği, su kaynaklarının azalması, kuraklık olaylarının sıklığının ve şiddetinin artması gibi birçok olumsuz durumu beraberinde getirmektedir. Bu durum, özellikle suya erişimin zor olduğu bölgelerde tarım faaliyetlerini ciddi şekilde tehdit etmektedir.
İklim değişikliği, birçok bölgede daha uzun ve şiddetli kuraklıklar yaratmaktadır. Bu, doğal yağışlarla yapılan tarımı zorlaştırmakta , bitkilerin büyüme süresini kısaltmakta ve verimliliği düşürmektedir.İklim değişikliği, yağış düzenlerini bozarak beklenmeyen kuraklık ve aşırı yağış olaylarına neden olmaktadır. Bu da susuz tarım yapılan bölgelerde ürün kayıplarına yol açmaktadır.
Aşırı yüksek sıcaklıklar ve düzensiz yağışlar topraktaki nemin hızla buharlaşmasına yol açarak toprak erozyonunu hızlandırmaktadır. Bu durumda toprağın su tutma kapasitesi azalmakta, bu da bitkilerin köklerinin ihtiyaç duyduğu suya erişimini zorlaştırmaktadır.
Dünyadaki kullanılan tarımsal arazinin %80’inde yağmura bağlı tarım yapılmakta ve dünya gıda üretiminin yaklaşık %60’i bu tarımdan sağlanmaktadır.Dünya gıda üretiminin %40’ı da sulanan %20 lik tarım arazilerinden sağlanmaktadır.
Dünyada kuru tarım daha çok Sahra altı Afrika, Güney ve Doğu Asya,Latin Amerika ile Avrupa ve Kuzey Amerika’da yaygındır.
Yağmurla beslenen tarımsal üretim , düzensiz yağışlar , kuraklıklar ve seller gibi iklim değişikliğinin etkilerine karşı daha kırılgandır.
Sonuç olarak, yağmurla beslenen tarım, özellikle sınırlı sulama altyapısına sahip bölgelerde, gıda güvenliği için hayati olmaya devam etmektedir. Kuru tarımın düşük üretkenliği ve iklim değişikliklerine karşı kırılganlığı , sürdürülebilir su yönetimi ve tarımsal inovasyon ihtiyacını ortaya koymaktadır.İklim değişikliği karşısında susuz tarımda, daha az suya ihtiyaç duyan bitki türlerinin önemi artarken sulu tarıma açılan/açılacak alanlarda suyun çok daha verimli kullanılmasına yönelik çabaların da arttırılması gereklidir.
Türkiye’de kuru tarım
Sulama ile birlikte bitkisel üretim 1 ile 5 kat, yıllık gelir ise yaklaşık 6 kat kadar artabilmektedir . Su ve tarım yönetimini mevcut imkanlarla potansiyele göre planlamak ülkenin gelecek yıllardaki gıda stratejisini de ortaya koyacaktır.
Türkiye’de iklim koşulları, düzensiz yağış ve yüksek yaz sıcaklıkları ile özellikle Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde tarımsal üretimi etkilemektedir. Yarı kurak iklim şartlarına sahip alanlarda sulama imkânı yoksa, yetiştirilebilecek bitki türü sayısı önemli ölçüde azalmakta ve ekimler kışlık olarak yapılmaktadır . Ülkemizde kuru tarım sisteminde en çok yetiştirilen bitkiler; buğday, arpa, çavdar, yulaf, triticale, nohut, mercimek, fiğ türleri, korunga, bazı yaygın yonca tipleri, kışlık kolza ve aspirdir.
Bununla birlikte Türkiye’de kullanılabilir tarımsal alanların yaklaşık % 85’lik bölümünde kuru şartlarda tarımsal üretim yöntemi ile yapılan uygulamalarda, birim alandan elde edilen ürün düzeyi düşüktür. Gelecekteki kuraklık senaryolarına göre bu verim ve ürün kayıpları daha da düşecek ve kriz boyutlarına ulaşabilecektir. Türkiye gıda güvenliğini güven altına almak için 8.5 milyon hektar sulu tarıma uygun arazilerinin 6.5 milyon hektarını sulamaya açmıştır.
Sulanarak yetiştirilen bitkilerde verim; kuru koşullarda yetiştirilenlere oranla 2-3 kat, kuraklığın görüldüğü yıllarda ise 4-5 kat daha yüksek olmaktadır. Sulama yaparak, yetişme mevsimi uygun olan bölgelerde bir yılda 2-3 ürün almak olanağı da bulunmaktadır.
16 Ekim Dünya Gıda Günü aslında birçok ülke için ulusal güvenlik konusu haline gelen Gıda ve Su Güvenliği konusunu tekrar düşünmesi için bir fırsat doğuruyor. Bu fırsatı iyi kullanması bilen ülkeler geleceğe daha güvenli bakacaklar.