su güvenliği
Emekli DSİ Genel Md. Yrd. İlker Özel Yazdı; Anadolu’da Geçmişten Günümüze Su Denince Akla Geliverenler
Yayınlandı
2 yıl önceon
Yazar
Dursun Yıldızİlker Özel
İnş Müh.
Emekli DSİ Genel Md. Yrd
Su Politikaları Derneği Üyesi
18 Ocak 2023

- GENEL
Yaşamın sürdürülebilmesi doğal kaynak su ile mümkündür. Ya içme, ya tarım, ya kullanma, ya da sanayi suyu diye isimler veririz suya.
Su; canlı hayatın vazgeçilmez bir yaşam ortamıdır ve istenilen anda kullanılabilmesi için bu çok önemli kaynağın saklanması gereklidir.
Gelin; biz bu saklama işlemine depolama diyelim ve şöyle bir geri dönüp bakalım. Yakalayabildiğimiz ip uçları alır bizi tarihin derinliklerine götürür. Görürüz ki eski insanlar su saklamayı yaptıkları sarnıçlarla başarmışlardır. Sonra insanoğlu geliştirdiği teknoloji ile su saklamayı yaptıkları barajlar ve yapay göllerle geliştirmişlerdir. Sonuç olarak da büyük tarım devrimi başlamıştır.
Anadolu bu örnek su yapılarının adeta müzesidir.Hititlerin Karakuyu, Eflatunpınar Barajları, Urartuların Keşiş Barajı ve hala kullanılan Van Şamran Kanalı. Urartular,
Van ve Çıldır havalisinde M.Ö. 13. yy da başkent Tüşpa; toprağı sulayarak daha verimli hale getirmeye yönelik ilk mühendislik çalışmaları ile sulama projeleri geliştirmişlerdir. Menua isimli bu kanal 51 km uzaklıktaki kaynaktan kullanım alanına su taşır. İşte bu Şamran kanalıdır. Kütahyadaki Çavdarhisar Barajı, Örükkaya, Böget, Ildır,Sihke, Faruk, Löştüğün ve nihayet Mardin Ömerli deki Dara III Barajları eski medeniyetlerin Anadoluya bıraktıkları miraslardır.
Medeniyetler suyun bol olduğu yerlerde gelişmiş ve bu gelişen medeniyetler,gene su kaynaklarının yetersizliği sonucu; doğal kuraklıklar, yersiz ve bilinçsiz kullanmalar sonucunda dağılmış ve yok olmuşlardır. İnsanoğlu suya hükmedemediği yerlerden göç etmişlerdir. Bunun örnekleri ne üzücüdür ki 21. yy da da vardır.
Osmanlı İstanbulun su teminindeki sıkıntıları görmüş, 1554 – 1564 tarihlerinde Kırk Çeşme Tesisleri, Topuz, Büyük Topuzlu, Ayvat, Valide, Kuranlı, Yeni ve Elmalı I bentleri yaptırılmıştır.Padişah Kanuni Sultan Süleyman Mimarbaşı Koca Sinan’a görev verir ve payitahtın su sıkıntılarının giderilmesini ister kendisinden. Yeni tesisler, sarnıçlar gereklidir der Sinan’a. Vezirlerinin büyük bir kısmı payitahta başkalarının gelmesini istememektedirler ve dolayısı ile yeni tesislerin yapımına karşıdırlar. Ancak ferman çıkmıştır. Sinan gezer dolaşır ve raporunu sunar ulu hakana. Maliyet yüksektir. Kırkçeşme tesislerinin inşaatına başlanır. 10 sene sürer iş 38 isale hattı, 1553 adet vakıf çeşmesi ve sarnıçlar yapılır. Veziri azam Sokullu Mehmet Paşa ile Sinan uzak mesafeden su getirmeyi de düşünürler. Sapanca Gölü ve Sakarya Nehri düşünülmüştür. O tarihlerde Proje o tarihlerde maalesef gerçekleştirilememiştir. Bugün o projenin benzeri olan Melen Projesi İnşa halindedir.

1874 deki Büyük Konya Ovası Kuraklığı bölge insanını perişan etmiştir. Konya oturulamaz haldedir, halk açtır. Herhangi bir sulama tesisi yapılmamıştır.
Anadolu’nun kaderidir. Yağış olmadığı yıllarda mahsul olmaz, çayırlar büyümez, hayvanlar için saman bile alamaz köylü. Su kaynakları kurur. Hayvanlar açlıktan ölür veya çilekeş Anadolu köylüsü yok pahasına satar savar hayvanını düşer yollara.
Ve ağıtlar yakılmıştır bu felaket için.
Sulama tesislerinde Osmanlı uzun seneler zayıf kalmıştır. Kuraklıkların artması yöneticileri harekete geçirmiş ve Beyşehir Gölü’nden Konya Çumra Ovasına su getirilmesi işi başarılmıştır. 1905-1913 de Haydarpaşa – Bağdat Demiryolu İnşaatı bünyesinde yaptırılmıştır. Güzel bir mühendislik örneğidir ve hala ayaktadır işlevini yapmaktadır.
1926-1928 Yıllarında çok şiddetli kuraklık hüküm sürer. Konya ovası ve çiftçisi perişandır. Yapılabilen tek şey çiftçinin Ziraat Bankasına olan borcunun ertelenmesidir. Yeri gelmişken birkaç kelime ile de Ziraat Bankası’ndan bahsetmekde fayda mütalaa etmekteyim.

-19. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yabancı bankalar faaliyet göstermeye başlamıştı. O dönemler ülkede henüz ulusal niteliğe sahip bir bankacılık sisteminin kurulması için yeterli sermaye birikimi oluşturulmamıştı. Tamamen kendi kaderine terk edilmiş tarım kesiminde bulunan büyük çiftçi topluluğu, baş vurabileceği kurumsal bir teşkilat bulamamıştır. Dolayısı ile şahıs kredileri kullanmıştır. Yani tefecilerin kucağına bırakılmıştır. Ürünlerini hasattan önce satıyor, borçlarını ödüyorlardı. Yalnız çiftçi değildi böyle mağdur olan. Küçük esnaf, zanaatkar da aynı durumdaydı.
Ezilen çiftçinin, esnafın bu acınacak hali, çaresizliği dönemin gazetelerinde ve resmi ağızlarında yer almaya başlamıştı. Devlet kararını vermiş, 1863 yılında çiftçilerin oluşturduğu kaynakla, Mithat Paşa öncülüğnde, devlet eliyle ve devlet himayesinde kurulan ve adına “Memleket Sandıkları” denilen organizasyon Milli Bankacılığın ilk örneği olarak tarihe geçmiştir. Menafi Sandıkları; 15 Ağustos 1888 de Zıraat Bankası na dönüştürülmüştür. Azınlıklardan Mikail PORTAKALYAN ilk genel müdür olmuştur. İlk defa faiz karşılığı mevduat kabul edilmiştir. Çiftçi artık peyderpey rahatlıkla ve devlete güvenerek, korkmadan kredi kullanmaya başlamıştır. Kurtuluş Savaşı’nda da yerini alan banka, ilerleyen yıllar içinde güçlenmeye, kanunlarla daha da yararlı olmaya başlamıştır. Banka; destekleme ödemeleri, her türlü projeli krediler, avanslarla çiftçinin karagün dostu olmuştur.-

Gazi Mustafa Kemalin emri şudur. “Su İşlerinin teşkilatı, etütleri henüz başlangıcındadır. İktisadiyatımızın ana tedbirlerinden olan Su İşleri Umumi İdaresi’nin fenni kabiliyet ve kudreti çok sağlam kurulmak lazımdır. Yıl 1929. Bu çok şiddetli kuraklık felaketi için acilen, Sular Umum Müdürlüğüne 100 milyon TL ödenek tefrik edilir ve süre 12 yıldır. Bu ödenekle 1-Taşkın zararlarından korunma, 2-Bataklıkların kurutulması, 3- Ankara Çubuk Barajı inşaatı ve Ankara Ovasının sulanması, Bursa ovasının ıslahı, Tarsus Aynaz Bataklığının kurutulması, Cellat gölünün kurutulması konuları ele alınacaktır. Bursa ovası taşkınlarla bataklık halindedir. Karacabey Ovaları keza taşkınlarla adacıklar halindedir. Ve Anadolu da sıtma ölüm saçmaktadır. DDT 2. Cihan harbinde keşfedilir pasifik savaşlarındaki sivrisinekler için.
1950 li yıllarda su işleri ile uğraşan ağabeylerimiz şunu söylemişler. “Bu ülkeyi sıtma illetinden kurtarmak için bataklıkları kurutun.”
Bu; o günkü koşullarda alınmış karadı. Şimdi “ Sulak Alan” statüsüe soktuğumuz ve çeşitli projelerle korumaya çalıştığımız “Amik Gölü, Emen Gölü, Aynaz Bataklığı, Avlan Gölü, Güvenç Gölü, Yarma Bataklığı, Hamam Gölü, Pınarbaşı Gölü, Söğüt Gölü, Çumra Ovası, Gökçeören Gölü, Simav Gölü, Efteni Gölü, Samsam Gölü, Hotamış Sazlıkları, Eşmekaya Sazlıkları, Ereğli Sazlıkları, Seyfe Gölü, Sultan Sazlığı, Akşehir Gölü” bataklık olarak sivri sineklerin üreme alanlarıydı.

Meşhur Cellat Bataklığı kurutularak kaliteli pamuk üretimine başlanmıştır. Bugün o bataklığın bulunduğu yerde Aydın Adnan Menderes Hava alanı bulunmaktadır. Adana Seyhan Regülatörü 1939, Emiralem, Adala Regülatörü 1941 yıllarında işletmeye alınırlar. Daha sonra Gediz,Çömlekçi, Feslek, Beran, Gümenek, Beyşehir Gölü, Postalcık, Alemdar, Göksu ve Porsuk regülatörleri büyük sulamaları başlangıcı olur. Amasya cazibe sulaması 1945 de, Nusaybin Çağ Çağ regülatörü 1958 de devreye girer. Ve Aşağı Fırat ın GAP da ki ilk projesi, ilk modelidir. Pamukçuluğun hızla Güneydoğu Anadoluya kaymasına öncülük eder bu proje.
Büyük önder ölmeden önce kalkınma hamlelerini başlatmıştır. Su İşleri Umumi İdaresinin başına Hollandalı mühendis Tubergen getirilir. O tarihte yeterli Türk mühendis yoktur. Ve küçücük binalarda çalışır Türkiye’nin kaderini çizecekler.
Atatürk enerjiyi bilir. Kalkınmanın temelinin enerji olduğunu her vesile ile vurgular ve 1934 de Elektrik İşleri Etüd İdaresi (EİE) kurulur. Teşkilatlanması; 24.06.1935 tarih ve 2819 sayılı kanunladır. Türkiyenin belli başlı akarsularında akım gözlem istasyonları kurulur ve rasatlar başlar. Fırat nehrinde kurulan istasyonlarla nehrin akımları tespit edilir. O tarihte EİE İktisat Vekaletine bağlı bir reisliktir. Daire başkanlığı ve bünyelerindeki toplam dört mühendisle koşturmaktadırlar enerjiye muhtaç Türkiye Cumhuriyeti için. EİE ülkemizin elektrik enerjisi imkanlarını araştıracaktır.
Sanayide kalkınma ayrı bir hamleler grubudur. 1925 de İstanbul ve Trakya Şeker fabrikaları, 1932 de Anadolu Şeker fabrikaları kurulmuştur. Uşak 1933 de,Turhal 1934 de, Eskişehir1933 de, Alpullu Şeker fabrikası 1926 da üretimine başlarlar. Bu dört fabrikadan sonra 2001 yılına kadar 29 adet fabrika daha yurt hizmetine sunulmuştur. ( Adapazarı, Amasya, Konya, Kütahya, Burdur, Susurluk, Kayseri, Erzincan, Erzurum, Elazığ, Malatya, Afyon, Muş, Ilgın, Bor, Ağrı, Elbistan, Erciş, Ereğli, Çarşamba, Çorum, Kars, Yozgat, Kırşehir, Çumra, Bogazlıyan, Aksaraya fabrikaları )

Bu arada şunu belirtmekte fayda vardır. Şeker fabrikaları kurulurken üç unsur çok önemlidir. 1- Fabrikaların bulunduğu yerlerde tarım çiftlikleri kurulmuştur. Bu çiftlilerde damızlık büyükbaş hatta küçük baş hayvan yetiştirilmiştir. Böylece Anadolu çiftçisine pancar küspesinin besicilikte nasıl kullanılacağı gösterilmiştir. 2- Pancar tohumu ıslah ve üretme birimleri teşkil edilmiştir. 3- Pancar üretecek çiftçiye sulama , çapalama, zırai mücadele, münavebeli ekim öğretilmiştir. Bu işler için ileri teknoloji uygulayan ülkelere mühendis yetiştirmek için burslu öğrenciler gönderilmiştir. Makine fabrikaları kurularak çiftçinin ihtiyacı olan su pompaları yapılmaya başlanmıştır.
Bakınız bunlar tarımsal kalkınma hamleleri içindir.
Köy Enstitüleri, Tarım Meslek Liseleri, Öğretmen Okulları Çırak okulları Cumhuriyetimizin önemli eğitim hamleleridir. Bütün bunların yanı sıra,pamuk, zeytin, narenciye, kavakçılık vb gibi bazı önemli bitkilerin daha kaliteli yetiştirilmesi için araştırma ve deneme istasyonları kurulmuş, uzmanların yetişmesi sağlanmıştır. Pamuk, zeytin, narenciye, kavakçılık vb gibi. Sakarya Vadisinde Sarıcakaya ilçesinde pamuk deneme istasyonu ve tesisleri teşkilatlandırılmış olup. hala sapasağlam durmaktadır.
Tarım teşkilatları kurulur, gelişmeleri sağlanır. Hedef yayımcılık, göstererek Anadolu çiftçisini eğitmektir hedef. Veteriner fakülteleri açılır.
85 sene önce hedef konmuştur. Anadolu kalkınacak ve muasır medeniyetler seviyesine ulaştırılacaktır.
B- SU İLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR
Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Su İşleri Teşkilatı hep ön plandadır. İster Su İşleri Reisi, İster Su İşleri Umum Müdürü ve isterse Devlet Su İşleri Genel Müdürü daima Başbakanla dirsek temasında olmuştur. Bu; su işleri teşkilatına verilen önemin göstergesidir.
1936 da Ankara Çubuk Barajı, 1938 de Bursa Gölbaşı Barajı, 1941 de Niğde Gebere Barajı, 1948 de Van Sihke Barajı ve 1949 da Eskişehir Porsuk I Barajı inşa edilmiş ve işletmeye açılmışlardır.
1930 da 1 Amerikan Doları 120 kuruş, 1934 de 108 kuruş, 1948 de 280 kuruştur. 1937 de ihracatımız 138 milyon TL, ithalatımız 114 milyon TL dir. 1937 de ekmek 10 kuruş, pirinç, makarna 28 kuruş, patates 12 kuruş, kahve 148 kuruş, kuru fasulye 19 kuruş, yumurta 2 kuruş ve et 47 kuruştur. Ama Anadolu insanının büyük bir kısmı hala belini doğrultamamıştır.
1937 yılından itibaren su işlerine verilen ödenek 20 yıl için giderek arttırılı ve 1948 yılında 286 milyon TL ye ulaşır. Bu ödeneklerle Türkiyenin havza çalışmaları, harita çalışmaları, yer altı suyu etütleri, akarsularımızın rasatlar ve diğer pek çok iş yapılacaktır. Anadolu toprakları kuraklıktan kavrulurken taşkınlarla da harap olmakta, can ve mal kaybı halkımızın belini daha da bükmektedir.
1954 de 6200 sayılı yasa ile DSİ – DEVLET SU İŞLERİ – daha güçlü olarak yapılandırılır. Teknik elemanlar alınır, başta ABD olmak üzere yurt dışına dil ve mesleki gelişim için gönderilirler. 1960 ile 1970 yılları arasında Mamasın, Apa, Seyitler, Çubuk II, Selevir, Bayındır, Cip, Kızılsu, Almus, Kesikköprü, Gülüç, Tatların, Buldan, Altınapa, Kurtboğazı, Akaya, Gümüşler, Onaç ı, Altınyazı, Akköy, Sarımsaklı, Sürgü, Musaözü ve Gölköy barajları inşa edilir ve işletmeye açılırlar. Ve 1970 ile 1980 arasında diğer 34 baraj inşaatı tamamlanır. 1980 li yıllara 84 barajı bitirerek girer DSİ.
Bu arada da sulama inşaatları hızla sürdürülür. Diyarbakır DSİ Bölge Müdürlüğünde Fırat Planlama Grup Amirliği, Eskişehir DSİ Bölge Müdürlüğünde Sakarya Planlama Grup Amirliği kurularak etüdler ve planlamalar daha da hızlandırılır. Fırat Planlama Grup Amirliği çalışmaları ile bugünkü GAP ın ilk nüvesini kurar. Keban barajının altındaki Karakaya, Gölköy, Karababa, Birecik, Karkamış barajları belirginleşir. Sonraki daha detaylı çalımalarla Karababa Barajı yukarı kaydırılarak yükseltilir ismi Yüksek Karababa olur ve daha sonrada kendi haşmetine yakışacak şekilde ismi ATATÜRK BARAJI olarak tarihe kazınır.
YAS yani yer altı suyu çalışmalarına ileride göz atmak üzere Türkiyenin ENERJİ durumuna bakmakta fayda olacaktır.
C – TÜRKİYENİN ENERJİ DURUMU
İstanbul, Ankara, İzmir ve diğer kentlerde belediyeler ve yabancı şirketlerce kurulan termik veya dizel santrallerle elektrik sağlanmıştır. Hatta çoğu kez bu santraller “Elektrik Fabrikası” olarak anılmışlardır.
1902 yılında Tarsusta mini bir hidroelektrik santralle başlar elektrik üretimi. Ermenek 1934, Işıklar (Visera) Trabzon,Kayseri-Pınarbaşı 1924, Bilecik-Bozüyük 1938 de kurulmuş minik kanal santrallerdir. Kayseri-Bünyan 1926, da üretime başlar. 1956 da Seyhan hidroelektrik santrali (HES) üretime başlar.
Hidroelektrik santrallerin kurulduğu kentlerde sanayi gelişmiş, kent hızla büyümüştür. Dizelli ve kömürlü santrallerle üretilen enerji hem pahalı hem de güvenilir olmadığı için sanayinin gelişmesine imkân vermemiştir.
Elektrik enerjisinin gelişmesinin ilk ve çok önemli adımları 1935 de atılır. Gene ileri görüşlü Ulu Önder hedefi belirlemiştir.

Daha önce de belirttiğimiz EİE, MTA ( Maden Tetkik Arama ) Genel Müdürlüğü, ETİBANK Genel Müdürlüğü kurulur.
MTA nın işlevi çok büyük ve önemlidir. Tüm maden kaynaklarımızla beraber termik santrallere gerekli olacak taş ve linyit kömürlerinin yerlerini tespit edecek, rezervlerini hesaplayacaktır. Bu arada jeo-termal kaynaklarda bulunur. Geçen süreç içinde MTA Türkiye’nin Genel Jeoloji Haritası’nı hazırlar.
EİE nin işlevi çok daha farklıdır. HES ve termik santrallerin etüdünü yapmaya başlar. Ve ileride de diğer enerji kaynaklarını araştıracaktır. Bugün pek çok HES projesinde EİE nin imzası vardır.
Bu arada sanayileşmeyle birlikte kurulan Şeker fabrikaları, Sümerbank Fabrikaları tesislerinin yanında termik santraller kurmuş, otoprodüktör olarak çalışmalarını sürdürmüşlerdir.
Belediyeler bankası olarak kurulmuş olan İller Bankası 1945 de bugünkü şeklini alır. ETİBANK maden kaynaklarının geliştirilmesi ve işletilmesinin yanında elektrifikasyonu, enterkonnekte elektrik sistemini, geçilmesi ve bütün termik satrallerin iletim hatları ve trafo inşaatlarını ayrıca işletilmelerini sağlamaktadır. Etibank, Sarıyar Barajı ve HES’i yaptırır . DSİ ise; Seyhan, Kemer, Demirköprü, Hirfanlı, Kesikköprü ve Almus Barajlarını ve HES leri yaptırır. Türkiye rahatlar ve oh der.
Enerjideki bu artış ve de ucuzluk tarımda yer altı sularına hızla yönelmenin başlangıcı olur. Yer üstü suyunun olmadığı arazilerde pompa ile sulamalar başlar yavaş yavaş. Tabi daha enerji iletimi her yere ulaşmamıştır ama elektrik gelmiştir işte.
Mazotla işleyen pompalar ithal edilir. Zaman içinde yerli imalatlarda başlar. Irmaklardan, derelerden çaylardan motor sesleri duyulmaya başlamıştır artarak her gün.
“Bugün itibariyle; ilgili kuruluşların tüm verilerini bilgisayar ortamında temin etmek mümkün olmaktadır. Bu nedenle rakamlara boğmayı bu kısa özet içinde uygun bulmadım. DSİ, TEÜAŞ, EPDK nın çalışmaları her an güncellenmiş olarak sağlanabilir.”
Tabi bu arada tüm diğer enerji sistemleri ve hali hazır durumları da belirtilmiştir. Her an değişen, her an güncellenen bilgileri iliştirmeyi biraz da yanıltıcılık yönünden uygun bulmadım.
D-ANADOLU YANİ TÜRKİYE
Birden bire bu paragrafa geçiş şaşırtıcı gelebilir ama o kadar çok yazılacak şey var ki. Su ve Yurdumun insanı hala buluşamamış gibidir. Hala birbirini arar durur. Suya uzak araziler hala kurudur, çatlak çatlaktır kavuran güneşin altında.
Yurdumuzda yıllık ortalama yağış, yaklaşık 643 mm dir. Yılda ortalama 501 milyar m3 suya karşılıktır. Bu belirtilen suyun 274 milyar m3 çeşitli yollarla buharlaşıp atmosfere geri döner. 69 milyar m3 su yeraltına sızarak yer altı su tabakalarını besler. 158 milyar m3 lük hacim çeşitli akar sularla denizlere, göllere ve kapalı havzalara boşalır. Yukarıda belirtilen 69 milyar m3 suyun 28 milyar m3 ü pınarlar vasıtası ile tekrar yerüstüne çıkar ve yerüstü sularına katılırlar. Bu arada komşu ülkelerden de 7 milyar m3 su ülkemize girmektedir. Bunu hesaplarsak yurdumuzun yerüstü su potansiyelinin 193 ( 158 + 28 + 7 ) milyar m3 olduğunu görürüz. Yer altı suyunu besleyen 41 milyar m3 (69-28=41) de dikkate alındığında, ülkemizin toplam yenilenebilir su potansiyeli brüt 234 milyar m3 olarak hesaplanmıştır. Halbuki bu miktar bizi aldatmasın. Günümüz teknik ve ekonomik şartları çerçevesinde, çeşitli amaçlara yönelik olarak tüketilebilecek yerüstü suyu potansiyeli yurt içindeki akarsulardan 95 milyar m3 , koşu ülkelerden yurdumuza gelen akarsulardan 3 milyar m3, olmak üzere yılda ortalama toplam 98 milyar m3 tür. 14 milyar m3 olarak belirlenen yeraltı suyu potansiyeli ile birlikte ülkemizin tüketilebilir yerüstü ve yer altı suyu potansiyeli yılda ortalama toplam 112 milyar m3 olmaktadır.
–Su fakiri : yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1 000 m3 den az.
– Su azlığı : “ “ “ 2 000 “ “ .
– Su zengini : “ “ “ 8 000- 10 000 m3 fazla.
Görüleceği gibi Türkiye su zengini bir ülke değildir. Kişi başına düşen yıllık su miktarı 1652 m3 civarındadır.
Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) 2030 yılı içinde nüfusumuzun 100 milyon olacağını hesaplamaktadır.Bu durumda 2030 yılında kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1 120 m3/ yıl civarında olacaktır.

Şimdi 2030 yılını bir kenara bırakalım. Devam etmekte olan kuraklık ve gelecek yıllara kadar sürecek olan etkileriyle zaten bu miktarı yakalamış bulunmaktayız. Önümüzdeki yıllar için çok geç kalınmıştır. Özellikle içme ve kullanma suyu Başkentte, İstanbul’da, İzmir’de ve hatta suyu bol sırtını Uludağ’a dayamış Bursa’da alarm vermektedir. Bu durumdaki sayın belediye başkanlarının nasıl uyuyabildiklerine şaşmamak elde değildir.
Şöyle tarih sayfalarını geriye çevirip bakarsak bugünleri görmemiz mümkün değildir. Anadolu insanı, aydınlanma, endüstrileşme ve kentleşme sürecini yaşamamıştır. Ayrıca endüstrileşmeyi de kaçırmıştır. Müslüman- tarım ülkesidir özellikle Anadolu. Devleti Osmani’nin başındaki Padişahı Devletliden bekler her şeyi kaderci, yoksul köylü. Kuraklık da, bolluk da Allahın emridir. Anadolu insanı küffara sefer ilan edildiğinde hatırlanır.
Bu mazlum insana sulama, su saklama, mahsulünün hakkı ile değerlendirilmesi öğretilmemiştir. Ancak şunları da göz ardı edemeyiz. Osmanlı Bursa-Karacabey’de, Eskişehir-Çifteler ve Hasırca da haralar da kurmuştur. Karacabey İstanbul’a yakındır, arazi sulaktır ve sarayın cins at ve et ihtiyacını karşılamaktadır.
Ancak bunlar eğitim amaçlı olamamışlardır. Genç Türkiye cumhuriyeti özellikle tarıma olan ihtiyacı ve bu ihtiyaçların sağlanması için nelerin gerekli olduğunu çok iyi tespit etmiştir.

E- TARIMSAL DESTEKLEME FAALİYETLERİ:
Bakın çok özel ve ilginç örnek vereceğim. Kanun numarası 859, Kabul tarihi 26.05.1926. İpek Böceği ve Tohumu Yetiştirilmesi ve Muayene ve Satılması Hakkında Kanun. Ve en güzeli: Teknik Ziraat ve Bahçıvanlık Okulları Kanunu. Kanun numarası: 4486 Kabul tarihi: 19.07.1943
Bakın bu kanunda şu madde çok önemli. Madde 11:Teknik Ziraat ve Teknik Bahçıvanlık Okulunu muvaffakiyetle bitirenlerden toprağı olmıyan veya yetecek kadar toprağı bulunmaması yüzünden darlık çektiği anlaşılan aileye mensup bulunanlara, Ziraat Vekaletinin tensip ve teklifi üzerineDevlete ait boş arazide çalışıp geçinmelerine yetecek kadar toprak, parasız verilir ve tapuda adlarına harçsız, resimsiz tescil edilir.
1937 de kurulan Zirai Kombinalar, ordunun ve gerektiğinde halkın gıda ihtiyacını karşılayacaktır. Zaten ilk başlangıç Atatürk Orman Çiftliğidir.
Polatlı-Bala (Ankara)- Altınova, Konuklar, Gözlü (Konya)- Türkgeldi (Kırklareli) – Dalaman (Muğla)- Turunçgiller ( Dörtyol)- Reyhanlı (Hatay)- Çiçekdağı, Malya (Kırşehir)- Alparslan (Muş)- Koçaş (Niğde)- Çerkeş (Çankırı)- Iğdır (Kars)- Gökhöyük (Amasya)- Gelemen (Samsun) Ceylanpınar (Şanlıurfa)- Ulaş (Sivas) tarımda Türkiyenin kalbi olmuşlardır. Bu zirai Kombinalar 1 Mart 1950 de DÜÇ (Devlet Üretme Çiftlikleri) Tarım Bakanlığı’na bağlı bir genel müdürlük olarak yeniden yapılandırılır.

Ulu Önder;”Milli Ekonominin temeli tarımdır. Bunun içindir ki tarımda kalkınmaya büyük önem vermeliyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik çalışmalar bu amaca ulaşmayı kolaylaştıracaktır. Fakat bu hayati işi isabetle amaca ulaştırabilmek için, ilk önce ciddi etütlere dayalı bir tarım siyaseti uygulamak ve onun için de her köylünün ve bütün vatandaşların kolayca kavrayabileceği ve severek uygulayabileceği bir tarım rejimin kurmak lazımdır”.
Pek çok uzmandan görüş istemiştir Büyük İnsan. Ama şimdiki yerde karar kılmıştı. Varsın çorak, susuz, verimsiz olsun. Ama öyle bir örnek teşkil edilecekti ki Anadolu Köylüsüne öylesine güzel şeyler gösterilecekti ki; o yanmış kavrulmuş insanlara moral ve güç verilecekti. Nitekim de öyle olmadı mı başlangıçta. İlk olarak 20 000 dönüm arazi merhum Abidin Paşa’nın eşi Faika Hanım dan değerinin üzerinde para verilerek satın alınmıştır. Bu örnek diğer arazi sahiplerini de heyecanlandırmış, Etimesgut, Balgat, Çakırlar, Güvercinlik, Macun, Tahar ve Yağmur Baba çiftlikleri de satın alınmıştır. Ve böylece modern tekniklerin uygulanacağı yeterli büyüklükte çiftlik yaratılmıştır. Ayrıca Atatürk’ün hayalindeki en büyük mesire yeridir.” Ama ne yazıktır ki her zaman birilerinin gözü bu güzel arazide olmuştur. Geçirilen yollarla, kurulan tesislerle her geçen gün sanki bilinçli bir yok edilme aşamasındadır.
Pek ala üniversitelere işletme veya demonstrasyon için verilebilir. Bu konu ile ilgili olarak TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası bir rapor hazırlamıştır. Tanrıya şükürler olsun ki batısı TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri) birlikleridir. Onlar da olmasa Etimesgut’la Ankara çoktan kucaklaşırdı.
Tarımda I. Cihan Harbi’nden sonra bazı üretim artışları yaşanmaya başlar. Buğdayın fiyatı düşer, Anadolu çiftçisi de sıkıntıya girer zamanla. İlk hububat alım satımlarını organize bir şekilde yapmak, yeterli siloları teşkil etmek 24.06.1938 ve 3491 sayılı yasa ile ( TMO) Toprak Mahsulleri Ofisi kurulur. Uzun zaman bu görevi Ziraat Bankası Buğday Masası Şefliği yürütmüştür.
Gene zirai destekleme amacı ile 1952 yılında (EBK) Et Balık Kurumu, 1963 de SEK ( Süt Endüstrisi Kurumu ) kurulmuştur. EBK nun uzun yıllar 30 un üzerinde iş yeri mevcuttu. Şu anda 8 iş yeri ile görev yapmaktadır. Diğer birimler özelleştirilmiştir. SEK 1995 yılında özel sektöre satılmıştır. Evet özel sektör tamam ama maalesef bu özelleştirmelerde gözler hep arazilerde ve hep buraları nasıl beton bloklarla kaplanır.
Pek çok tesis açılmamış, şartnamelere göre gerekli modernizasyon yapılmamış ve tesisler çürümeye terk edilmiştir.
GAP Güneydoğu Anadolu Projesi: Güneydoğu Anadolu Projesinde çalışma olanağı yakalamış nadir mühendislerden olmanın gururu ile yaşıyorum. Oralardayken GAP için (Geleceği Aydınlatan Proje ) açılımını yapmıştım kendimce. Gerçekte haklıydım da.
F.ANADOLUYA DSİ’nin ELİ DEĞİYOR
DSİ, Diyarbakır Bölge Müdürlüğü 1954’de kurulduğunda sorumluluk alanı 8 ili kaplamaktaydı. Diyarbakır, Mardin, Şanlıurfa, Van, Muş, Hakkari, Siirt, Bingöl illeri idi.Şanlıurfa ve Van 1976 yılında da ayrılarak yeniden teşkilatlandırıldılar. Daha bu iller ayrılmadan kurulmuştu Fırat Planlama Grup Amirliği. Ve bu 8 ilde hizmet vermeye başlamıştı. Genç mühendisleri topluyorlardı o tarihteki Bölge Müdürleri. Nedense Rahmetli Turgut Özal dan başlayarak GAP sadece Şanlıurfa sulamaları, Tüneller ve Atatürk Barajı olarak zihinlerde yer etti. GAP Fırat ve Dicle Havzaları ile bir bütündür. GAP içindeki projeleri merak edenler bunları çok detaylı olarak web sitelerinde bulabilirler.

6 Kasım 1989 tarihinde 20334 sayılı kanun hükmünde kararname ile GAP idaresi kurulmuştur. GAP İdaresi Başkanlığı merkezi Ankara, icra merkezi Şanlıurfa da teşkil edilmiştir. Özel statü, özel ücretler ve çok idealist düşüncelerle kurulmuştur. GAP dan sorumlu Devlet Bakanı ile yürütmeye başlamıştır statüsündeki görevleri.
Daha Şanlıurfa ( Urfa ismi ile anılmakta iken ) Ceylanpınar, Harran, Akçakale ve Urfa ovalarında DSİ Diyarbakır Bölge Müdürlüğü Su Sondaj Ekipleri derin kuyular açarak sıcaktan yanıp kavrulan toraklara bereket dağıtmaya başlamıştı. Buna paralel olarak DSİ Genel Müdürlüğü İlgili Daireleri , Bölge ve bölgeye Bağlı Şube Müdürlükleri teknik elemanları ile planlama işleri devam ettirilmekte idi. Yukarı Fırat’da, Keban Barajı ve HES ilk abide olmuştur. O Türkiye’ye bereket getirmişti. 1965 de başladı, 1975 de bitti. 1 330 MW kurulu gücü ve 6 milyar kWh enerji üretimi ile muhteşemdir. 31 milyar m3 göl hacmi ile Karakaya Barajının da ana deposudur Keban barajı.
Şimdi verileri bir gözden geçirelim. Keban Barajı göl hacmi: 31 milyar m3 , Karakaya Barajı göl hacmi: 9.5 milyar m3 , Atatürk Barajı göl hacmi: 48.7 milyar m3, Birecik Barajı göl hacmi: 1.22 milyar m3 . Bu dört baraj göl hacimlerinin toplamı 90.22 milyar m3 . Şimdi, Fırat Nehri ne bakalım. Yıllık ortalama akış miktarı: 31.6 milyar m3 . Bu dört barajı tam boşken hiç üretim ve sulama yapmadan, buharlaşmayı da yok sayarsak, kabaca 3 seneye yakın bir sürede doldurabiliriz.
DSİ Nafia Vekaleti, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, tekrar Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve şimdi de Çevre ve Orman Bakanlığına bağlanmıştır. Yukarıda bir nebze ağabeylerimizden duyduğumuzu tekrarlayayım. DSİ Genel Müdürü direkt olarak Baş Vekille konuşurdu. Cumhur Başkanı bile çağırır istişare ederlerdi. Bizler hep bayrak yarışında idik. Her bayrak alışı sanki bir özel merasimdi. Ben hep şunu derim: “ DSİ teşkilatını birlikte tutan çatı bir Budist tapınağı gibidir. Her şey orada öğrenilir. Her deneyim samurainin kılıcına su vermek gibidir.Benim anlatmaya çalıştıklarım şu anda göreve gelen pırıl pırıl genç mühendisleri asla tenkit değildir. Ben deneyim ve ruh beraberliğin yaşatılmasını vurgulamak istiyorum

Şimdi düşünün GAP için çalışan, Keban Barajını, Karakaya Barajını ve Atatürk Barajını yapan DSİ, sağlık ocağı yapan bir bakanlığa ithal edilmiş ve üvey evlat gibi muamele görmüştür. Bunu yanı sıra özellikle koalisyon hükümetleri döneminde ilk darbeleri almaya başlamışlardır. Bilindiği gibi YSE (Yol Su Elektrik) olarak kurulan ve 2008 başında kaldırılan Köy Hizmetleri teşkilatı DSİ orijinlidir. Köy İçme Suları olarak başlayan bir aşama ile gelişmiş ve maalesef siyasi kararlar ile kadroları şişirilmiş ve iş yapamayan hale getirilmiştir. Hele son dönemlerde gene maalesef köy muhtarlarının emri ile çalışır duruma getirilmiştir.
DSİ de bu çalkalanma içinde Köy Hizmetleri kuruluşunun karşı kanadı haline getirilmiş, başkasının yapması gereken işlere yönlendirilmiştir. Islah, bakım onarım, taşkın kontrol işlerine yetişemezken, büyük iş makineleri, kamyonlar ve diğer ekipmanlar köy yolları işlerine yöneltilmiştir.
Etüdü yapılmadan, enerjisi belli olmadan ve en önemlisi ne için kullanılacağını kimsenin bilmediği derin kuyular sadece muhtarların rekabeti için DSİ ye yüklenmiştir. Burada; muhtar, benim isteğim oldu düşüncesi ile sadece ortalıkta gezmiştir.

İşte bu perspektif içindedir Türkiye’nin su temini , suyun saklanması ve kullanılması. Özellikle büyük kentlerin su temini çalışmalarında DSİ nin öngördüğü, hesapladığı yatırım programı hiç yanılmamıştır. Örneğin Bursa kenti. Büyük göç almaya karşı su temininde hiç yanılma yoktur. Burada sadece ödenek teminindeki gecikme söz konusu olmuştur. Çünkü Büyük Şehir Belediye Başkanlığında en kritik dönemde bir DSİ li mühendis bulunmakta idi. 1965 yılına kadar köy içme suları da DSİ ye bağlıydı ve pek çok köye DSİ su temin etmiştir. Sonra bu görev YSE verilmişti. Yukarıda bir nebze bahsedildi. O tarihlerde DSİ hep köylere su getiren teşkilat diye anılırdı. İşler okadar çoktu ki, su bekleyen köyler öylesine fazlaydı ki. Bunun yanı sıra teknik eleman ve de özellikle mühendise yardımcı olacak ara elemanlar yoktu. Bu açığı kapatmak için DSİ hızlı ama kaliteli bir şekilde içme suyu teknisyenleri yetiştirdi.

Kuruluşundan on sene sonra köy içme suyu temini için proje yapımında kullanılacak her şey hazırlanmıştı. Abaklar, tipleştirilmiş sanat yapıları, gömme ve ayaklı su depoları, hatta köy içindeki depolu çeşmelere kadar her şey hazırlanmıştı. Ne heyecan doluydu o çalışmalar. İçinde bulunduğumuz yüz yılda hala su bekleyen köyler mevcuttur.1984 yılında kurulan ve yakın zamana kadar işlevini sürdüren Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü lav edilmiş, illerde bulunan kısımları da il özel idarelerine devredilmiştir.

G. CUMHURİYETTEN SONRAKİ DÖNEM İÇİN BİR ÖZET
Bu arada; yazım sırasına göre değişik de olsa önemli bir konuyu özetlemekte fayda mütalaa edilmiştir.
Cumhuriyet ilan edildiğinde 13 900 km stabilize ve şose yol, 4 450 km toprak yol olmak üzere 18 350 km yol devralınmıştı. Bugün; 1775 km oto yol, 31 371 km devlet yolu, 30 568 km il yolu olmak üzere 63 714 km kara yolu mevcuttur. Atatürk:” Her gittiğim yerde köylüler benden iki şey istiyor. Yol ve okul. Ulu önderin bu konuya verdiği önem üzerine 1929 yılında Nafıa Vekaleti bünyesinde Şose ve Köprüler Reisliği kurulmuş ve çıkarılan yol kanunu ile karayolu çalışmalarına hız verilmiştir.

1950 li yıllarda demir yolu taşımacılının oranı % 50 dir. 2003 de bu oran % 5 e kadar düşmüştür. Çünkü ABD Marshall yardımını yaparken kara yolu taşımacılığın öne çıkarılması koşulunu koymuştur.
İkinci Cihan Harbinin sona ermesinden kısa bir zaman sonra soğuk harp başlamıştır. Avrupa doğu ve batı blokları olarak iki gruba ayrılmıştır. Batı; komünizmi büyük tehlike olarak görmektedir. Avrupa’da savaşa bilfiil katılan ve batıya yakın olduğu için tehlikede görülen Türkiye olmak üzere 16 ülkeye 6 milyar dolarlık yardım paketi hazırlanır ve bu yardımı talep eden ülkelerden bu yardımı nerelerde nasıl kullanacağının planlama raporunu ister. Yunanistan ve Türkiye stratejik noktalardadır ve Truman doktrini olarak bilinen askeri yardım da öngörülür. Türkiye hem askeri yardım, hem de Marshall Planı ile aldığı yardımlarla azcık nefes alır. Bu yardım çerçevesinde 30 000 adet traktör girmiştir Türkiye’ye. Ama yaklaşık 100 000 tarım işçisi birden bire işsiz kalmıştır. Fakat her zaman olduğu gibi Yunanistan gene kayırılır ve 300 milyon dolar alır. Türkiye’nin payı 100 milyon dolardır.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ile Karayolları Genel Müdürlüğüne bir kısmı hibe, bir kısmı Marshall Planı kapsamında makine, teçhizat ve ekipmanlar verilmiştir. İşte bu yardımlarla biraz daha kuvvetlenen bu iki yatırımcı kuruluşa enerji yüklenmiş olur işlere atılırlar. Kara yollarının hızla yapımı başlar. Devlet su işleri de kendi sahasında faaliyetlerini arttırır.
Ama maalesef 1936 yılında Ulu Önder Atatürk’ün talimatları ile başlayan demiryolu hamlesi 4075 km dir. Bundan sonraki 65 yılda toplam 1510 km demir yolu yapılmıştır.II. Abdülhamit zamanında Ankara – İstanbul arasında 725 km demir yolu hizmete sokulmuştur. Bu hattı yapan yabancı şirketler güzergahı özellikle uzatmışlar maden yataklarına yakın yerlerden geçirmişlerdir.

Şöyle kısaca bir bakarsak; Zirai Kombinalar, Toprak Mahsulleri Ofisi, Zirai Donatım Kurumu (1944 yılında kurulmuş, 2003 de özelleştirilmiştir ), Ziraat Okulları, Çaykur, Tariş, Fiskobirlik, Panko (Pancar Kooperatifleri Birliği ), EBK ( Et Balık Kurumu 1952 de kurulmuş, 1992 de özelleştirilmiştir ) gibi daha pek çok zirai kuruluşlarla tarıma ve köylüye hizmet yarışı başlatılmıştır. Bu arada Zirai Mücadele şimdiki adıyla Bitki Koruma teşkilatı, Şap Enstitüsü kurulmuştur.
Gerçekte; Türkiye’de tarım öğreniminin başlangıcı oldukça eskilere dayanır. Çünkü Avrupa ile başlayan temaslarda bunun yapılması gerektiği, hatta şart olduğu anlaşılmıştır. 1846 yılında İstanbul-Yeşilköy Ayamama Çiftliğinde ilk tarım yüksek okulu kurulmuştur.

Bugün; Ülkemizde 168 adet üniversite bulunmaktadır. Bunların 103 adedi devlet, 65 adedi vakıf üniversitesidir. Bu üniversitelerin 26 tanesinde ziraat fakültesi, 5 tanesinde ziraat ve doğa bilimleri fakültesi, 1 tanesinde tarım bilimleri ve teknolojileri fakültesi bulunmaktadır.
Bunun yanı sıra ülkemizde 37 tane Veterinerlik Fakültesi mevcuttur. Ve maalesef sadece 2 fakülte Avrupa standardında akredite edilmiş durumdadır.
F- GERİYE BAKTIĞIMZDA…………..

Bir şeylerin yanlış veya eksik ve veya zamanlama hatasından olduğunu görürüz. Ben ziraatçı, veteriner, çiftçi veya hayvan üreticisi değilim. Ama sağlam bir DSİ liyim. Güneşin, toprağın ve suyun yanı sıra tarımsal eğitimin ne olduğunu, ne olması gerektiğini bilenlerdenim. Çocukluğum ve gençlik yıllarımın neredeyse tamamı babamın görevi nedeni ile Eskişehir şeker fabrikası ve eğitim çiftliklerinde, Tohum Islah İstasyonlarında geçti.

İsviçrede Şeker Şirketi tarafından bursla yetiştirilmiş Süt ve Süt Ürünleri Mühendisini, silajı ve pancar küspesinin nasıl kullanıldığını, Montafon boğları, suni döllemeyi, yemlik bitki yetiştiriciliğini şeker teknolojisini hala hatırlarım ve konu üzerinde tartışabilirim.

Hal böyle olunca; kaybedilen şeker fabrikalarını, eğitim çiftliklerini, gittikçe azalan pancar ekimi ve sonuç olarak ithal edilen şekeri, ülkemizin aşırı artan girdileri ile her geçen zaman dilimi içinde eriyen hayvancılığımızı, süt ve süt ürünlerini, ve betonlaşan şeker fabrikalarının geri gelmeyecek arazilerini düşünmek korku veriyor.

Pancar ekemeyen, büyük ve küçük baş hayvanlarını kesime ağlayarak götüren çiftçi niye. Bu kadar ziraat fakülteleri, veteriner fakülteleri ve bağlı yüksek okullar niye. Ve de ellerine diplomalarını alan ziraat mühendisleri, veterinerler, yüksek okul mezunları niye.
NEREDE YANLIŞ YAPIYORUZ.
Faydalanılan kaynaklar:
-Su ve DSİ Tarihi : Abdullah DEMİR
-DSİ deki bilgi ve deneyimlerim
-İlgili yazılar ve çeşitli kaynaklar
-Dursun YILDIZ SPD Başkanı
YAZININ PDF VERSİYONU
Beğenebileceklerin
-
SPD Başkanı Yıldız: Ya gelecek sene de kurak geçerse ?
-
DÜNYA’DA KARALAR KURUYOR, TÜRKİYE İÇİN TEHLİKE BÜYÜYOR…
-
Su Yönetiminde 3 K . Koruma, Kullanma, Kapasite Geliştirme
-
SPD Başkanı Yıldız : Kuruyan Göllerimiz ve Kesilen Sularımızın Nedeni Benzer !
-
Su Tahsisi Eylem Planındaki ekonomik tahsis kriterleri incelenmeli.
-
Adana’da Su Yönetimi Paneli: Yeni Çözümler Gerekli