Birleşmiş Milletler verilerine göre gelişmekte olan ülkelerdeki yıllık su kayıp-kaçaklarının önlenmesi halinde yaklaşık 200 milyon kişi suya erişim sağlayabilir. Kayıp ve kaçaklar, yalnızca sınırlı su kaynaklarının kaybı değil, aynı zamanda atık su arıtımında ihtiyaç duyulan önemli miktardaki enerjinin de kaybı anlamına geliyor.
DÜNYADA ADİL DAĞILIM, EŞİT TÜKETİM SORUNU VAR
Peki gıda tarafında durum farklı mı? Günümüzde gıda sektöründe % 30-40’lara varan bir israf söz konusu. Bu yüzden su ile birlikte gıda üretim ve tüketiminin yönetimi de zorunlu. Aslına bakarsanız dünyada gıda arzında büyük bir sorun yok, söz konusu arzın adil dağılım ve eşit tüketimine yönelik sıkıntılar var. İşin özü, beslenme ve tüketim alışkanlıklarının değiştirilmesi bile su kaynakları üzerindeki baskının ve farklı kullanımlar arasındaki çatışmaların azaltılmasına yönelik bir önlem olarak ortaya çıkıyor.
Ortada herkesin şahit olduğu bir gerçek var. İnsanlığın geleceği, kentsel yaşamla şekilleniyor. Kırsal bölgeler terkediliyor; dünya nüfusunun yarısından fazlası kentlerde yaşıyor. Hızlı kentleşme, 2050 yılında dünya nüfusunun %70’inin şehirlerde yaşayacağı öngörüsü çerçevesinde en temel sorun olarak vurgulanıyor. Kentlerde daha akılcı su politikalarını gerektiren bu eğilim, kırsal alanlardaki ve kentlerdeki su ihtiyacına yönelik rekabetin dikkate alınmasını zorunlu kılan önemli bir sorun.
YETERSİZ ALTYAPI VE KÖTÜ YÖNETİM MESELESİ
Bilim insanları bir su krizinin nadiren suyun fiziksel kıtlığından kaynaklanıyor olabileceğine dikkat çekiyor. Sorunun genellikle yetersiz altyapı ve kötü yönetim meselesi olduğu vurgulanıyor. Geleceğin su gündeminde birçok belirsizlik ile beraber kalite, erişim, kıtlık ve afet risklerinin yer alacağı vurgulanıyor.
İşte tam da bu noktada su politikalarına yönelik eksiklik ve karmaşa akıllara geliyor. Yasaların dağınıklığı ve bölünmüşlüğü konusu sadece Türkiye’nin değil diğer ülkelerin de su, gıda ve enerji politikalarında tartışma yaratıyor.
Su yasasının mülkiyet, enerji ve tarım gibi diğer yasalarla son derece bağlantılı olmasına rağmen, bu yasalar arasında kopukluklar olduğu herkes tarafından kabul ediliyor.
O yüzden sürdürülebilir su güvenliği için birbiri ile çelişmeyen, bütüncül politika ve yasaların önemi daha net ortaya çıkıyor.
Yazının başında su kaynakları üzerindeki baskılar arasında iklimsel değişiklikleri de saymıştık. İklim değişikliği hidrolojik döngüyü etkileyecek nitelikte. Bilim insanları bazı coğrafyalarda ekstrem hidrolojik olayların olumsuz etkileri ile mücadele etmek zorunda kalınacağını üzerine basa basa anlatıyor
Kaynak:http://www.businessht.com.tr/haber/haber/1054995-analiz-dunyanin-su-stresi-artiyor