Connect with us

Su

Su, nasıl silaha dönüştü?

Yayınlandı

on

19.06.2025


Haber Üsküdar: Emine Bozkurt

Bir nehir düşünün; dağların eteklerinden doğup milyonlarca insanın sofrasına hayat taşıyan bir su yolu. Ama bu nehir, sadece can vermiyor. Aynı zamanda tarih boyunca savaşlara, krizlere ve bitmek bilmeyen güvensizliklere de zemin hazırlıyor. İndus Nehri’nden söz ediyoruz. Hindistan ve Pakistan arasında 76 yıldır süregelen anlaşmazlıkların kalbinde yatan bir yaşam damarı. Bugün, İndus Nehri bir kez daha iki nükleer komşuyu karşı karşıya getiriyor. Nedeni ise tanıdık: Su.

İndus Nehri Temsili (Yapay zeka ile görselleştirilmiştir.) 

2025’in başından itibaren Hindistan’ın Jhelum Nehri kolu üzerinde inşa ettiği yeni hidroelektrik santral projeleri Pakistan’da alarm zillerinin çalmasına neden oldu. İslamabad yönetimi, söz konusu projelerin, 1960 yılında iki ülke arasında imzalanan Indus Suları Anlaşması’na aykırı olduğunu ve ülkenin tarım sistemini tehdit ettiğini savunuyor. Yeni Delhi ise bu projelerin “enerji üretimi” için yapıldığını ve anlaşma çerçevesini ihlal etmediğini belirtiyor.

Ancak bu tartışma, basit bir teknik anlaşmazlıktan ibaret değil.

Bu karmaşık konuyu, Türkiye’nin önde gelen hidropolitika uzmanlarından biri olan Dursun Yıldız ile konuştuk. 

Hidropolitik Akademi Direktörü Dursun Yıldız

Yıldız, yalnızca Türkiye’de değil, dünya çapında su politikaları üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan bir isim. Kendisiyle yaptığımız bu özel röportajda, hem İndus Nehri krizine dair teknik ve stratejik değerlendirmelerini aldık hem de geleceğe yönelik olası çözüm yollarını konuştuk.

İngiltere’nin ardında bıraktığı sorun: Keşmir ve İndus

Olayların perde arkasında, 76 yıldır çözülemeyen bir hesaplaşma var. Bu kriz, Keşmir’den barajlara, sömürge geçmişinden su güvenliğine uzanan çok katmanlı bir mücadelenin yeni perdesi. Peki bu noktalara nasıl gelindi?

Hidro-politika uzmanı Dursun Yıldız, Hindistan ile Pakistan arasında süregelen Keşmir Sorunu ve İndus Nehri anlaşmazlığının, İngiltere’nin bölgeden çekilirken çözmeden bıraktığı sömürge mirasının sonucu olduğunu belirtiyor.

Yıldız’a göre Keşmir meselesi, İngiltere’nin Hindistan Yarımadası’ndan ayrılırken idari yapılar, sınır aşan su kaynakları ve tartışmalı bölgelerin statüsü gibi temel konularda netlik sağlamamasından kaynaklandı. Özellikle İngiltere’ye özel anlaşmalarla bağlı olan prensliklerin geleceği, yeni kurulan Hindistan ve Pakistan arasında ciddi gerilimlere yol açtı.

Bu sürecin en belirgin örneğini ise Müslüman çoğunluğa sahip olmasına karşın Hindu bir maharacanın yönettiği Cammu ve Keşmir Prensliği oluşturdu. Taraflar arasında çıkan savaş sonrası bölge ikiye bölündü. Batı kısmında Pakistan’ın kontrolünde, başkenti Muzaffarabad olan Azad Keşmir Yönetimi kuruldu. Doğuda kalan ve prensliğin üçte ikisini kapsayan alan ise Hindistan yönetiminde kaldı. Ancak bu bölünme kalıcı bir çözüm getirmedi. Yıldız, Keşmir’in iki ülke arasında millî kimlik inşasında merkezi bir meseleye dönüştüğünü ve hâlâ zaman zaman çatışmalara yol açtığını ifade ediyor.

Sömürge döneminden kalma bir başka sorun ise sınır aşan suların paylaşımı. Dursun Yıldız, bu kapsamda 1960 yılında Hindistan ve Pakistan arasında Dünya Bankası garantörlüğünde imzalanan İndus Suları Anlaşması’nın önemine dikkat çekiyor. Anlaşmaya göre İndus Havzası’ndaki altı nehirden Beas, Ravi ve Sutlej Hindistan’a; İndus, Jhelum ve Chenab ise Pakistan’a bırakıldı. Ancak İndus’u daha fazla besleyen doğu nehirleri Hindistan’a verildiği için, bu sularda Pakistan’ın çıkarlarını korumak amacıyla Hindistan’a sadece enerji üretimi, tarım ve balıkçılık gibi sınırlı haklar tanındı.

Dursun Yıldız, sözlerini şöyle sürdürdü: “İndus nehri antlaşmasına göre doğudaki üç sınır aşan nehirden akan suyun bir kısmını Pakistan’la paylaşmak zorunda olan Hindistan, kendisinin kontrol ettiği ihtilâflı Jammu ve Keşmir bölgesindeki barajların yapımına hız vermiştir. Bu bölgede Chenab ve Jhelum nehirleri üzerinde Ratle ve Kişanganga hidroelektrik santralinin yapımına başlamıştır. Kişanganga hidroelektrik santrali 2018 yılında tamamlanmış, Ratle Barajı’nın da 2026 yılında işletmeye alınması planlanmıştır. Bu baraj 133 metre yüksekliğinde, 850 MW kurulu gücü ve toplam 78 milyon m³ depolama özelliği olan bir beton ağırlık barajıdır. Pakistan bu projenin İndus Nehri Antlaşması’nın birçok maddesini ihlâl ettiği gerekçesiyle konuyu Dünya Bankası’na ve Tahkim Mahkemesi’ne (Court of Arbitration) taşımıştır. Tahkim Mahkemesi, Pakistan’ın projeye itirazlarını, İndus Su Anlaşması Ek D şartını karşılamayan üç aylık bir süreden sonra sunduğunu belirterek reddetmiştir. Ayrıca daha önce Hindistan da Tahkim Mahkemesinin bu konuda yargı yetkisini tanımadığını açıklamıştır. Ratle hidroelektrik projesi, Jammu ve Keşmir’in Kishtwar bölgesinde, 450 MW’lık Baghlihar projesinin yukarısında ve 390 MW’lık Dulhasti projesinin aşağısında yer almaktadır. İtilaflı Jammu ve Keşmir bölgesinde Hindistan tarafından planlanan başka birçok baraj ve hidroelektrik santraller de bulunmaktadır. Pakistan su akışını engelleyen veya büyük miktarda suyun kontrolünü sağlayan bu baraj projeleri nedeniyle son olarak 2019’da Dünya Bankası’na şikayette bulunmuştur. Anlaşmanın garantörü Dünya Bankası’nın iki ülke yetkilileriyle Mayıs 2020’de Washington’da yaptığı toplantılar, karar alınamadan sona ermiştir. Hindistan bu baraj projelerinin anlaşmayla uyumlu olduğunu savunurken Pakistan ise barajların su sıkıntısı ve su baskını riskleri yaratacağını ileri sürmektedir. Hindistan tarafı 2024’te anlaşmanın gözden geçirilmesini ve değiştirilmesini talep etmiş ancak Pakistan anlaşmanın bu şekliyle uygulanmasına bağlı olduğunu bildirmiştir.”

Suyun stratejik önemi var

Keşmir, sadece bir toprak parçası değil; aynı zamanda hayati önemde nehirlerin doğduğu bir bölge. İndus Nehri ve kolları Keşmir’den doğuyor. Bu nehirler, Pakistan’ın tarımı ve su güvenliği için yaşamsal öneme sahip. Nehirler, Pencap (beş nehir) bölgesini şekillendiriyor. Sonunda Pakistan topraklarını baştan başa geçerek Arap Denizi’ne dökülüyor. Bu sistem Pakistan tarımının belkemiğini oluşturuyor. Sorun şu ki; bu nehirlerin kaynağı Hindistan’da. Bu durum, Hindistan’ı yukarı havza ülkesi olarak avantajlı konuma getirirken, Pakistan’ın tarımsal ve ekonomik güvenliğini doğrudan etkiliyor. Yeni sınırlar, çözümden çok belirsizlik getirirken, Keşmir ve Cemmu’nun geleceği askıda kaldı. Bu durum, Hindistan ile Pakistan arasında ilk büyük çatışmayı doğurdu.

Yıldız, İndus Havzası’nda 1960 yılında imzalanan ve bazı itirazlara rağmen ülkeler arasında ilişkilerin kopmasını engelleyen bir anlaşma ile bir havza komisyonunun bulunduğunu belirtiyor. Ancak Yıldız’a göre, havzadaki su paylaşımıyla ilgili anlaşmazlıkların artması, tarihsel Keşmir geriliminden kaynaklanıyor. Keşmir’in, bağımsızlık sonrası Hindistan ve Pakistan arasında süregelen bir çatışma alanı olduğunu vurgulayan Yıldız, her iki ülkenin bölgenin tamamı üzerinde egemenlik iddiasında bulunduğunu söylüyor.

Dursun Yıldız değerlendirmesini sürdürüyor: “İndus Nehri’nin kolları Hindistan topraklarından, özellikle de Hindistan kontrolündeki Keşmir bölgesinden doğmaktadır. Hindistan bu bölgedeki kollar üzerinde suyu kontrol etmeye yönelik bir hidropolitika uygulayarak birçok baraj ve HES (Hidroelektrik Santral) projesi geliştirmiştir. Bu durum, Hindistan’ın suyu kontrolünün yanı sıra Keşmir’deki hakimiyetini de artırmaktadır. Tarım, Pakistan’ın gayrisafi yurt içi hasılasının yüzde 24’ünü oluşturmakta ve Pakistan’daki iş gücünün yüzde 37’si tarım sektöründe istihdam edilmektedir. Bu nedenle Hindistan’ın suyu kontrol etmek için inşa ettiği barajlar kendisine çok büyük bir stratejik avantaj sağlayacaktır. Pakistan’a giden suların çok büyük bölümünün Hindistan’ın kontrol ettiği Keşmir bölgesinden kaynaklanıyor ve geçiyor olması, Keşmir anlaşmazlığının çözümünde su işbirliğini bir tercih değil zorunluluk haline getirmektedir.”

Dursun Yıldız, son çatışma döneminde suyun, Hindistan ve Pakistan arasındaki gerilimde stratejik bir unsur olarak kullanıldığına dikkat çekiyor. Su kaynaklarının kontrolü, bu iki ülke arasındaki jeopolitik baskının bir aracı hâline gelmiş durumda. Aktarılanlara göre, Hindistan’ın İndus Suları Anlaşması’na ilişkin son açıklamaları ve suyu kontrol etmeye yönelik hamleleri, bölgedeki su işbirliğini siyasi ve askerî gerginliklerden ayrı tutma geleneğini zedelemiş bulunuyor.

İndus Nehri üzerindeki bu uzun soluklu kriz, bugün sadece iki ülkenin ikili meselesi olmaktan çıkmış durumda. İklim değişikliği, nüfus artışı ve artan su talebi; Güney Asya’daki su kaynaklarını her geçen gün daha da kırılgan hale getiriyor.

Peki, bu kırılganlık nasıl yönetilmeli?

Yakın zamanda Hindistan’ın, uluslararası ölçekte su işbirliğine örnek gösterilen 1960 tarihli İndus Suları Anlaşması’nı “duraklatma” kararı alması, uzun yıllardır süregelen işbirliği geleneğinin yara almasına neden oldu. Dursun Yıldız, bu kararın ardından iki ülke tarafından yapılan açıklamaların, bölgeyle sınırlı kalmayarak sınır aşan nehirlerde suyun güvenlikleştirilmesini ve suyun ulusal güvenlik stratejilerinde bir araç olarak kullanılmasını kolaylaştıracağını ifade ediyor.

Yıldız’a göre Hindistan, Keşmir ile bağlantılı olarak uzun süredir elinde tuttuğu su kartını artık açık şekilde masaya koymuş durumda. Bu çerçevede yaşanan son gelişmenin doğrudan bir su savaşı değil, Keşmir üzerinden yürütülen bir su stratejileri krizinin başlangıcı olduğunu belirtiyor.

İndus Havzası’nın geleceğine dair yapılan değerlendirmelerde ise, Hindistan ve Pakistan arasında atılan adımların, ileride yaşanabilecek su paylaşımı kaynaklı tehditleri azaltmaya yönelik olduğuna dikkat çekiliyor. Çünkü Yıldız’a göre, İndus Havzası artık iklim değişikliğinin etkisi altında.

Dursun Yıldız sözlerini şöyle sürdürüyor: “Keşmir, bölgede suyun kalbi durumundadır. Bundan sonra su kaynakları bölgede terör ve milliyetçilik üzerinden yeni bir denklemin şekillenmesinde bir araç olarak kullanılacaktır. Bu nedenle Güney Asya’da uzun süredir biriken jeopolitik gerilimin uluslararası güçler tarafından su kaynaklarının paylaşımı üzerinden yeni bir çatışma dalgasına dönüştürülmesi tehdidi artmıştır. Su, terör ve milliyetçilik üzerinden şekillenecek olan bu yeni denklem, yalnızca Pakistan ve Hindistan’ı değil, tüm bölgeyi ilgilendirecektir. Bu nedenle yeni su denklemi, bölge güvenlik dengesinin sürmesinde veya bozulmasında daha kullanışlı bir araç olarak ortaya çıkmıştır.”

İndus Nehri Havzasında kısa vadede bir su savaşı yerine, gerilimli diplomasinin, karşılıklı tehditlerin ve uluslararası arabuluculukların ön planda olacağı görülüyor. Dursun Yıldız’a göre, bu süreçte havza ülkelerinin uluslararası kuruluşların da arabuluculuğuyla hidro diplomatik ilişkilerini geliştirmeleri gerekiyor. Ortaya çıkan bu yeni durum, İndus Havzası ülkelerinin bölge dışı güçlerin müdahalesine veya yönlendirmesine imkân tanıyacak hidropolitikalardan uzak durmalarını gerektiriyor. Ayrıca İndus Suları Antlaşması’nın iklim değişikliği, nüfus artışı gibi yeni koşulları da dikkate alarak yenilenmesine yönelik adımlar da atılmalıdır. Çünkü antlaşma 1960’taki iklim koşullarına ve nüfusa göre yapılmış olup günümüzün değişen çevresel ve sosyo-ekonomik ihtiyaçlarını tam olarak yansıtmamaktadır. Ayrıca yeni su yönetimi modelleri, su verimliliği çalışmaları gibi konular bu antlaşmada yer almamaktadır.

Çözüm önerisi olarak Dursun Yıldız şuları dile getiriyor: “Hindistan’ın Pakistan’a bırakılacak su üzerinde mutlak kontrolüne neden olacak baraj projelerinin işletme koşulları, Pakistan’ın su haklarını ihlal etmeyecek şekilde tespit edilmeli ve yenilenecek olan İndus Suları Antlaşması’nda yer almalıdır. Bu barajların antlaşma koşullarına uygun olarak işletilmesi, Havza Su Komisyonu’nun yanı sıra uluslararası kuruluşlar tarafından kontrol altına alınmalıdır. İndus havzasında hidrojeopolitik fay üzerinde gerilim yüklenmesinin engellenmesi için teknolojinin tüm olanakları ve hidro diplomasinin tüm imkanları kullanılmalıdır.”

Kaynak:https://haberuskudar.com/su-nasil-silaha-donustu

Okumaya devam et
Yorum atmak için tıkla

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Copyright © 2016 Su Politikaları Derneği Tüm Hakları Saklıdır.