Türkiye’de su şebekelerindeki ortalama yüzde 50 oranında olan kaçaklar önlenirse yaklaşık 10 yıl yeni baraj ve su tesisi yapmadan artan talep karşılanır
Elif Ergu Demiralergu@gazeteoksijen.com

Su kıtlığı yaşayacak mıyız? Bugünden yarına neyi değiştirebiliriz? İklim krizinin etkisiyle yaşanacak göçler Türkiye’yi nasıl etkileyecek? Su politikaları uzmanı Dursun Yıldız’la konuştuk.
● İklim krizinin etkilerinin hissedildiği şu dönemde Türkiye’nin su politikalarında hangi önlemleri alması gerekir? Yapılan doğrular ve yanlışlar neler?
Radikal bir düşünce devrimine ihtiyacı var. Gerek su kullanıcıları olarak su kullanım alışkanlıklarımızı, gerekse su yöneticileri olarak su hizmetleri yönetimi anlayışımızı değiştirmemiz gerekli. Türkiye son 10 yılda havza ölçeğinde havza su koruma, havza su yönetimi, kuraklık yönetimi, taşkın yönetimi, sektörel su tahsisi gibi planlarının birçoğunu tamamladı. Hatta Ulusal Su Planı da hazırladı. Ancak bu planları havza ölçeğinde etkili bir şekilde uygulayabilecek kurumsal altyapıyı ve yasal mevzuatı henüz oluşturamadı.

● Başka eksikler de var değil mi?
Türkiye su politikalarında öncelikle bu eksikliği gidermeli. Son 10 yıldır gerçekleştirilen havza ölçeğinde planların hazırlanması, su yasası için hazırlıkların yapılması doğru ve olumlu gelişmelerdi. Ancak su yasası taslağı hala yasalaşmadı. Havza ölçeğinde hazırlanan planlar uygulanamadı, su kaynaklarını ve doğal çevreyi koruma anlayışımız gelişmedi. Sanayide, tarımda ve evsel kullanımda suyun daha verimli kullanılmasına yönelik yeterli fiziki ve düşünsel altyapıyı sağlayamadık. Su hizmetleri yönetimi anlayışımız eksik. Su yönetimini kentlerimiz için daha çok kullanma suyu teminine indirgemiş durumdayız.
● Bunun çok ötesinde bir anlayış ve dönüşüm gerektiriyor, su kaynakları da azalmanın dışında kirlendi…
Su kaynaklarının kirletilmemesi yani su kalitesi yönetiminde çok eksiğimiz var. Türkiye’nin batısındaki tüm nehirlerimiz üçüncü dördüncü derecede kirlenmiş durumda. Yeniden kent hidrolojisi hesapları yapmamız gerekiyor. Birçok kentimizde şiddetli ve kısa süreli yağışlar can kaybı riski taşımaya başladı. Maalesef su yönetimi siyasi partilerin gündeminin üst sıralarında yer almıyor. Ülkemizde su yönetimi gerçekçi, toplumcu ve yenilikçi olmaktan daha çok gündelik ve popülist politikalarla yapılıyor. İklim değişikliğinin artarak devam edecek olan risklerini yönetmeye, düşünsel ve kurumsal olarak hazır değiliz. Bunun olumsuz etkilerini de her yıl yaşıyoruz.
Kronik su sıkıntısı yaşayabiliriz
● Türkiye ileride su kıtlığı yaşayabilir mi?
Su kıtlığı, su konusunda ilk akla gelen risk. Ancak suyun azlığı kadar çokluğu da büyük sorunlar yaratıyor. Her yıl sayısı artarak yaşadığımız şehir selleri buna en çarpıcı örnekleri oluşturuyor. Türkiye genel olarak su zengini bir ülke değil, suyunu akılcı, planlı ve verimli olarak kullanmak zorunda olan bir ülke. Ayrıca ülkemiz bölgesel olarak çeşitli şiddette kuraklıklar yaşayan yarı kurak bir iklime sahip. Ülke geneline düşen yağışların miktarı bölgelere göre farklı. İklim değişikliği etkisi ile üç yıl üst üste yaşanacak bir kurak dönem bazı bölgelerimizde su temininde büyük sıkıntılara neden olabilir. Gerekli önlemler alınmazsa ileride ülkemizde kronik su sıkıntısı yaşadığımız bölgeler de artacaktır. Yani ülkemiz bölgesel olarak kronik su sıkıntısı yaşayana bir ülke durumuna gelebiliriz.
● Suyu daha iyi değerlendirmek için ne yapılmalı?
Su yönetilmesi gereken bir doğal kaynak. Bölgeye ve zamana göre sonlu bir kaynak. Suyun talebi süreklidir, yaşamsaldır ve yerine başka bir şey ikame edilemez. Bu nedenle kıt kaynak haline gelmemesi için iyi değerlendirilmesi gerekir. Bunun için de su hizmetleri bir kamu hizmeti olarak verilmeli ve su iyi yönetilmeli.
● Su daha pahalı olsa su tasarrufu artar mı?
Su kaynaklarının geliştirilmesi ve yönetimi günümüzde ortaya çıkan talebin hemen karşılanmasından daha çok, önce mevcut suyun en verimli şekilde kullanılmasına yöneldi. Bu da su yönetiminde ‘talep yönetimini’ öne çıkarttı.
Su talebinin yönetilmesinde en etkili unsurlardan biri de suyun fiyatlandırılması. Su fiyatı su kullanımını kontrol edebilmektedir. Ancak birçok araştırma su fiyatlarındaki artışın özellikle evlerde zorunlu su kullanım miktarını azaltmadığını ortaya koyuyor. Bunun yanı sıra tarımsal ve endüstriyel su kullanımında su fiyatlandırmasının suyun daha verimli kullanılmasında etkili olduğu da biliniyor. İçme ve kullanma suyunun daha pahalı olması su israfında bir kontrol etkisi oluşturabilir ancak yoksul kesimlerin yeterli suya ulaşma hakkı üzerinde bir baskı da yaratabilir. Bu nedenle suyun bedelinin takdiri tüm bu etkiler dikkate alınarak yapılmalı. Suyun bir canlı hakkı olduğu asla göz ardı edilmemeli.
● Su israfını önlemek için tarımda yeterli değişim sağlanamıyor. Yanlış sulama hem su kaynaklarını hem de tarımı olumsuz etkiliyor. Türkiye bu konuda ne yapmalı?
Ülkemizde 2021 yılı itibarıyla sulamaya açılan tarım alanlarının yüzde 72’si açık klasik sulama, yüzde 28’i ise borulu şebeke sulama sistemlerinden oluşuyor. Günümüzde inşa edilen sulama şebekelerinin neredeyse tamamı borulu şebeke sistemi olarak inşa ediliyor. Mevcut sulama sistemlerinin modern sulama sistemlerine dönüştürülmesi ile ilgili “yenileme çalışmaları” devam ediyor. Sulama modernizasyonu projesi sürmesine rağmen yeterince yaygın ve hızlı değil. Bu yatırımlar için uygun finansman modelleri oluşturmak önemli ancak yeterli değil. Sulama verimliliğinin sağlanması, ülkenin tarım politikasında yapılacak radikal düzenlemelere de doğrudan bağlı. Tarımsal sulamada verimlilik için öncelikle tarımsal kooperatifler ve sulama birlikleri ile sulama kooperatiflerinin kurumsal altyapısı ve idari işleyişlerinin daha etkin hale getirilmesi şarttır.
Deniz suyu çözüm mü?
● Bazı ülkeler tuzlu suyu arıtıyor. Bu maliyetli iş çözüm mü?
Deniz suyu arıtımı daha çok fiziksel su kıtlığı içinde olan ülkelerde zorunlu bir çözüm olarak uygulanıyor. Bu tesislerin kapasite olarak yarısından fazlası Kuzey Afrika, Arap Yarımadası ve Körfez ülkelerinde yer alıyor. Deniz suyu arıtımının bazı ülkelerde ilave su temini için kullanılması bir teknik çözüm alternatifi olarak ele alınabilir. Ancak bu uygulamalar, pahalı ilk yatırım, yüksek birim enerji maliyetleri ve atık suyunun ekolojik denge üzerindeki tahribatı nedenleriyle çok yaygınlık kazandı. Deniz suyu arıtımı, teknolojik olarak enerji ve çevre maliyeti yüksek bir su temini yöntemi olup halen doğal çevrimin sağladığı su kaynağına alternatif bir çözüm olmaktan uzak.
● Sanayide atık sular arıtılarak suya karışıyor. Suda geri dönüşüm ne kadar mümkün?
Su kalitesi yönetimi, su yönetiminin ayrılmaz bir parçası. Özellikle sanayide kullanılan suların arıtılarak tekrar kullanımı hem ekonomik hem de ekolojik olarak büyük fayda sağlar. Bu konuda özellikle su yoğun üretim yapan bazı sektörlerde kullanılmış suyun arıtılması ve çevrimiçine alınarak tekrar kullanımı uygulamaları artıyor. Bu uygulamaya ülkemizdeki bazı organize sanayi bölgelerinde de başlandı. Hızla yaygınlaştırılması gerekir.
Su şebekelerinde yüzde 50 kaçak var
● Türkiye’de su hizmetlerinde kayıp, kaçak oranları yüksek. Bu önlense ne değişir?
Yapılan çalışmalar, Türkiye’de şehir şebekelerinde ortalama yüzde 50 civarında olan kayıp ve kaçak oranlarının en aza indirilmesi durumunda en az 10 yıl hiçbir baraj veya su temini tesisi yapmadan artan talebin karşılanmasının mümkün olacağını gösteriyor. Su kaybının önlenmesi, kaçakların önüne geçilmesi ile yalnızca stratejik bir doğal kaynaktan ve su temini maliyetinden tasarruf edilmeyecek, aynı zamanda temiz içme ve kullanma suyunun daha fazla kullanıcıya ulaşması da sağlanacak. Bu oranların kademeli olarak yüzde 25 civarına düşürülmesi için bir yönetmelik çıktı.
Şebekelerdeki kayıp kaçak oranının azaltılması, önce ilave su talebi için ilk yatırım maliyetini daha sonra da birim su başına işletme maliyetini azaltır. Şebekelerdeki kayıp kaçakların azaltılması diğer olumlu etkilerinin yanısıra su hizmetleri yönetiminin suya bakış açısının değiştiğini ortaya koyması açısından da önem taşır. Bugün birçok belediye artan birim su maliyetlerinin yaklaşık yarı fiyatına abonelerine su temin ediyor. Bu durumda çok büyük maliyetle temin edilen suyun yaklaşık yarısı da şebekede kayboluyorsa bu su yönetimi bu işletme maliyetinin altında kalır. Sonunda su yönetimi ekonomik ve ekolojik olmayan zorlanmış su temini çözümlerine mahkum olur. Bu yüzden suyun en verimli şekilde kullanılması gerekiyor. Bunun da öncelikli yolu kayıp ve kaçakların en aza indirilmesi ve su kullanım alışkanlıklarımızın değiştirilmesi. Bu nedenle hem su kullanımında hem de su yönetiminde radikal bir düşünce devrimine
ihtiyacımız var.
2050’de 50 milyon kişi göç edecek
● Dünyada su kıtlığının yaşanması göçlere neden olacak. Bunu uzun zamandır duyuyoruz ve etkilerini de yaşamaya başladık. Önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin bu tehdit altında kalacağını düşünüyor musunuz?
Türkiye, Orta Asya, Uzak Doğu ve Orta Doğu’dan batıya doğru, Afrika’dan Avrupa’ya doğru düzensiz göç yolları üzerinde olan bir ülke. Aslında yakın geçmişte dolaylı olarak iklim değişikliği göçlerini yaşadık. Kuraklık kısmen de olsa Suriye ve Irak’taki iç savaşın koşullarının oluşmasında etkili oldu. Bunun sonucunda yaşanan göçler bizi de etkiledi. İklim değişikliğinin 2050 yılına kadar 50 milyon kişiyi göçe zorlayacağı tahmin ediliyor. İklim değişikliği özellikle Arap Yarımadası ve Kuzey Afrika’da etkili olacak. Türkiye önümüzdeki yıllarda diğer sebeplerin yanı sıra iklim değişikliğinin de etkisiyle özellikle Orta Asya ve Orta Doğu’dan yaşanacak düzensiz göçlerin tehdidi altında bir ülke olmaya devam edecek.
● Son 2-3 yılda bunun etkilerini çok daha net görüyoruz. Katlanarak artacak diyebilir miyiz?
BM raporuna göre, 2008 yılından bu yana her yıl yaklaşık 21,5 milyon kişi sel, fırtına, kasırga ve aşırı kuraklık gibi hava şartları sebebiyle göç etmek zorunda kaldı. Daha yeni Pakistan’daki sel felaketi 1300 kişinin hayatına mal oldu. 325 bin ev yıkıldı. İklim Değişikliği Bakanlığı son 10 yılın en yoğun muson yağışının ardından ülkenin üçte birinden fazlasının sular altında kaldığını açıkladı. 735 bin besi hayvanı telef oldu. 800 bin hektar tarım arazisindeki ekinler etkilendi. Benzer bir felaket 2010 yılında da yaşanmıştı. Bu selden etkilenen insanların çoğu iklim mültecisi statüsü kabul edildiğinde göç edecektir. Göç rotasının birinci durağı Türkiye olacaktır. Bu konuda da projeksiyonlar yapmamız gerekir.
Kaynak:
https://gazeteoksijen.com/surdurulebilir-yasam/su-yonetiminde-radikal-dusunce-devrimi-sart-162180
Kategoriler:Su Yönetimi