ULUSAL TARIM ÇALIŞTAYI (ÇEVRİMİÇİ)
SONUÇ BİLDİRGESİ
İzmir – 17 Nisan 2021
TARIM YAŞAMSAL BİR ZORUNLULUKTUR!
Tarım; gıda, giyim ve diğer bazı sektörlere ürün ve hammadde sağlamaktadır. Buna karşılık dünyanın en eski üretim alanı olan tarım, son yıllarda oldukça itibar kaybetmiş durumdadır. Bilimsel bilgilerin ve teknolojinin yoğun olarak kullanılması sonucu tarımda üretim modelleri, işleyiş ve sermaye yapısı hızla değişmeye başlamıştır. Tarımda; bir yandan üretim çeşitliliği, ürünlerin hareketliliği ve verim yükselirken diğer yandan sosyal, ekonomik, ekolojik ve etik sorunlar da artmıştır.
Tarım, planlı kalkınmanın önemli bir bileşeni olarak Türkiye’nin hep gündeminde olmuştur. Ancak tarım sektörü, özellikle son yıllarda daha belirgin olmak üzere, hak ettiği değeri görmemiştir. Tarım sektörünün Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYH) içindeki payı Cumhuriyet’in ilk yıllarında %40’ın üzerinde iken (örneğin 1925 yılında %44,7), 2019 yılında %5,9’a gerilemiştir. 1927 yılında yaklaşık %80’lik bir kırsal nüfusun tarımda istihdam edildiğini varsaymak mümkündür. Bugün tarımın istihdam oranı %20’nin altına düşmüştür.
Üretim, karşılığı elde edildiği sürece anlamlı ve mantıklıdır. Sürdürülebilir tarımsal üretim için olmazsa olmaz kural üreticinin yaptığı işten para kazanmasıdır. Üretici kazandığı sürece, toprağında kalıp üretmeye devam edecektir. Üretici kazandığı sürece, sektörün diğer paydaşları da kazanmaya devam edecektir. Aksi halde asıl kazanması gerekenin kazanmadığı bir sektörün dengeli, planlı ve sürdürülebilir bir geleceğinden bahsetmek oldukça zordur ki; Türk tarım sektörü böyle bir durum ile karşı karşıyadır. Öte yandan ülkemizin tarımsal üretim açığını ithalat ile kapatmaya çalışmak; kolaycı, geçici ve gündelik bir yöntem olarak sorunları ötelemekte ve büyütmektedir.
Türk tarımında yığınla sorun vardır. Bunların başında; emperyalist dayatmalar, toprak reformu, parçalı arazi, işletme büyüklüğü, altyapı sorunu, örgütlülük, tarımdaki nüfusun yaş ortalaması vb. gibi sorunlar gelmektedir. Bu sorunlar, zaman zaman, değişik kişiler tarafından gündeme getirilmekte ve onlara yönelik çözüm önerileri sunulmakta ve hatta bazı politikalar uygulamaya geçirilmeye çalışılmaktadır. Şu ana kadar kökten çözülmüş bir yapısal sorunumuz yoktur. Kısmen ve geçici çözümler, bir süre sonra başka sorunlar ile gündeme gelebilmektedir.
Başlıca gelişmiş ülkelerin çiftçisi, o ülke için hesaplanan kişi başına düşen milli gelirin yarısından fazlasını kazanmaktadır. Türkiye durum farklıdır; Türk çiftçisi, kişi başına düşen gelirin yaklaşık olarak üçte birini ancak kazanmaktadır. O halde Türk çiftçisi gerçekten yeterli seviyede kazanç elde edememektedir. Buradan hareketle “Tarımsal Üretim Gücü” olmanın tek başına çok anlamlı olmadığı görülmektedir.
Tarımda sürekli gündeme gelen konulardan biri de girdi maliyetlerinin fiyat artışlarıdır. Gübre, ilaç, akaryakıt, yem, ekipman vb. gibi başlıca girdi maliyetleri devamlı yükselmektedir. Girdilerde oluşan fiyat artışları, çoğunlukla, dövize bağlı olmakla açıklanmaktadır. Ülkemizde gübre, yem vb. gibi girdi üreten fabrikalar, görünüşte yerli üretim yapmaktadırlar. Ancak o işletmelerin üretimde kullandığı hammaddeler bile çoğunlukla ithalat yoluyla ülkemize gelmektedir. Bir başka deyişle, bu tür yerli üretimler de ithalat bağımlısıdır. Dolayısıyla ülkemiz gibi ekonomisi sorunlu bir ülkede, döviz hareketleri, girdi maliyetlerini yukarı çekecektir ki bu durum sürekli yaşadığımız bir sorundur.
Girdi maliyetleri üzerinde pazarlık ve/veya söz hakkı olmayan Türk çiftçisi için para kazanmanın yolu; ürünlerini, maliyetlerin toplamından fazlasına satmaktan geçmektedir. Bu mümkün müdür? Teorik olarak mümkündür ama uygulamada mümkün değildir! Neden mümkün olmadığını gündeme gelen açıklama, araştırma ve raporlar ile anlayabiliriz. Ayrıca günümüzde az sayıda ve oldukça organize işletmelerin oyun kuruculuğunda olan tarım ve gıda piyasasında, küçük üreticilerin tek başına pazarlık gücü oldukça zayıftır. Kooperatifler veya birlikler yoluyla yeterli seviyede örgütlü hale gelemeyen Türk çiftçisi sadece girdi alımlarında değil ürün satışlarında da başkalarına bağımlıdır. Sonuçta para kazanamama sorunu, üreticiyi üretimden uzaklaştırmaktadır.
Son yıllarda üretici, çözümü üretimden uzaklaşmakta bulmaktadır. Bunun en somut göstergesi kırsalda yaşayan nüfusumuzun yaklaşık %8’e gelmesi ve tarımsal istihdamın % 20’nin altına düşmesidir. Bunlara ek olarak tarımsal üretimde yer alan üreticilerin yaş ortalaması 55’e çıkmıştır. Bu değişimin anlamı; “yeni nesil”, tarımsal üretime pek ilgi duymamakta ve kente göçmektedir.
Özellikle son yıllarda çok daha belirgin hale gelen neo-liberal politikalar, pek çok ülkede olduğu gibi Türk Tarımı’nda da sorunların kökleşmesine ve çözümsüz hale gelmesinde birinci dereceden etkili olmuştur. Az sayıda uluslararası firmanın kontrol ettiği tarım ve gıda sektörlerinde kendi çiftçisini koruyamayan ülkeler hızla dışa bağımlı hale gelmiştir. Türkiye gerek ürün ve gerekse girdiler anlamında büyük bir ithalatçı konumuna gelmiştir. Ülkemizin tarımsal ürün dış satımı ile tarımsal ürün dış alımı arasında makas hızla daralmıştır. İthalat bağımlısı olmanın yanı sıra benzer sermaye grupları tarım ve gıda sektörlerinde büyük yatırımlar yaparak o sektörlerde en önemli oyuncu konumuna gelmeye başlamıştır. Emperyal politikaların doğal sonucu olarak tarımsal KİT’lerimiz büyük ölçüde özelleştirilmiştir. Böylelikle üretimde güvence görevi gören bazı kurumların yerini özellikle uluslararası sermaye hızla doldurmuştur. Bu durumda çiftçi hem girdiler hem de çıktılar/ürünler konusunda bağımlı hale gelmiştir. Günümüzde, tarımdan ve dolayısıyla kırsaldan uzaklaşma, üretimden kopma ve gıda güvencesi dışında başka sorunlara kapı aralamaktadır. Kentin algısal cazibesi ve olanakları, özellikle de ekonomik olanakları, kırsala kan kaybettirmeye devam ettirmektedir. Ayrıca kente olan büyük göçlerin, genelde plansız olması nedeniyle kentlerin sorunları da büyümeye devam etmektedir. Tarım konuşulurken bu gerçek göz önünde bulundurulmalıdır. Çünkü bu sorun; topraksızlık, az toprak sahibi olma ve tarımdan yaşamını sürdürememe nedeniyle göç, istihdam, üretim, gıda güvencesi, eğitim, güvenlik, barınma vb. gibi diğer sorunları beraberinde getirmeye devam edecektir.
Türk Tarımı’nda çözüm bekleyen temel konuları 5 başlık altında sıralamak mümkündür:
- Politik Konular,
- Ekonomik/Finansal Konular,
- Örgütsel Konular,
3 - İşletme Yapısı ve Demografi ve
- Eğitim, Ar-Ge ve Teknoloji Konuları.
Tarımla ilgili verilen bu tespitlerden sonraki bölümlerde 17-25 Şubat 2021 tarihleri arasında düzenlenen Ulusal Tarım Çalıştayı’nın düzenlenme amacı ve katılımcılar ile katılımcıların Türk Tarımı’nın sorunlarının çözümü için sunduğu öneriler hakkında bilgi verilmiştir.
Bildirgenin tümü için lütfen tıklayınız

Kategoriler:Tarımsal sulama